| |
|
|
Mustafa Necati'ye saygısızlık
Eski Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'nin (1894-1929) Ankara'daki evinin işletme hakkını kurufasulyesiyle ünlü Hüsrev Lokantaları alınca tepki gösterenler oldu: "Bu yapılan Mustafa Necati'nin anısına saygısızlıktır." Asıl saygısızlığın başka noktada olduğunu göstermeden önce bu iddiaya cevap vermek gerek.
Bir kişesel gözlem: Basket takımı Ülkerspor'un maçını izlemek için İtalya'daydık. Floransa'da bir lokantaya gittik. Yemek yediğimiz salonun zemini kalın camdı ve altı aydınlatılmıştı. Bazı tarihi kalıntılar göze çarpıyordu. Meğer bu kalıntılar binada tadilat yapılırken ortaya çıkmış. Hemen proje değiştirilmiş. Böylece kalıtınlar korunmuş. Tabii bu sayede orada yemek bir prestij göstergesi haline gelmiş. Benzeri bir uygulama neden bizde de yapılmasın? Önemli olan binaya adım atan herkese, burasının Mustafa Necati'nin evi olduğunu öğretmek değil mi? Böylece hem Mustafa Necati'nin anısı (fotoğraflar, yazılar, özel köşeler, vb.) yaşatılır, hem de müşteriler Kurtuluş Savaşı'nın ve milli eğitim seferberliğinin bu fedakâr bayraktarının evinde yemek yemenin zevkini alır.
Gelelim asıl saygısızlığa... Sıkı bir Kemalist olan Mustafa Necati, 1928'deki harf devriminin hararetli bir savunucusuydu. (Dikkatinizi çekerim: Başbakan İsmet İnönü ise kuşkuluydu. Her ne kadar yeni albafe kabul edildikten sonra bir kez dahi eski harfleri kullanmadıysa da önecleri bu devrime ciddi biçimde direnmişti.) Mustafa Necati yeni alfabeyle birlikte okur yazarlığı öğretmek için 'Millet Mektepleri' (okuma yazma kursu) uygulamasına başladı. Buna göre 16-40 yaş arasında olan herkes Latin harfleriyle okuma yazmayı öğrenecekti. Sadece okullar değil, ders yapmaya müsait her yer (askeri binalar, camiler, fabrikalar ve hatta hapishaneler) okuma yazma kursuna dönüştürüldü. Bilen bilmeyene öğretiyordu. Mustafa Necati uygulamanın başladığı 1 Ocak 1929 günü, iş işten geçtikten sonra yapılan apandisit ameliyatı sırasında öldü. Olay Atatürk'ü gözyaşlarına boğdu. Başbakan İnönü mezarının başında şöyle konuştu: "İnkılâpçıların ölürken, kalanlardan ve yeni kuşaktan beklediği bir tek dileği vardır: Cansız bileklerinde sallanan vazife bayrağının kavranıp daha yüksekte dalgalanmasıdır. Necati, Aziz Necati; dileğin yerine getirilecektir." Peki kampanya başarıya ulaştı mı? Maalesef hayır. 1929 yılında halk büyük bir heyecanla Millet Mektepleri'ne yazıldı. Sonra ilgi giderek azaldı. Devlet bu işe para ayırmamaya... Dörtte üçü köylü olan halk da 'okuma yazma öğreneceğim de ne olacak, bir işe yaramıyor ki' demeye başladı. Harf Devriminin 50'inci Yılı Sempozyumu'nda 'Gazi Alfabesi' üstüne konuşan İsmail Arar da... 'Dil Devrimi' başlıklı doktora tezinde (rahmetli gurme) Tuğrul Şavkay da aynı saptamayı yapar: Millet Mektepleri öngörülen amaca ulaşamamıştır. Sözün özü: Atatürk'ün göz yaşlarına, İnönü'nün sözüne rağmen Mustafa Necati'nin dileği yerine getirilemedi. Ve bugün: Son sınıfa gelmesine rağmen dört basit aritmetik işlemini dahi yapamayan öğrencilerle dolu, üniversiteye bir kişi dahi sokamayan sürüyle lisemiz var. İşte Mustafa Necati'ye yapılan asıl saygısızlık budur. Evini ister müzeye dönüştürün, isterseniz aslını korumak ve geliştirmek şartıyla kurufasulyeciye verin... O büyük eğitim idealini sürdüremedikten sonra ne değişir?
|