Yuvanızı değil, aşkı koruyun
Hani büyüklerin "Bizim zamanımızda" diye başlayan cümleleri vardır. Geçenlerde oğluma "Biz gençken"li bir cümle kurdum ve birdenbire yaşlılık hissiyle göçtüm. Ya, nasılmış Ayşe hanım, sen "Vay be dinozorlar" diye anneye babaya takıl, bu hallere düşersin. İşte ben de size gene "Bizim gençliğimizde" diye başlayan bir cümle kuracağım; cidden benim evlendiğim zamanlarda falan, yani 80 sonları 90 başları (bunu da yazdım ki beni o kadar da dino zannetmeyin) evlilik kurumu bu denli göçmemişti. Şimdi sokakta rastladığın eski bir arkadaşına "Kocan nasıl?" diye sormak adeta gaf haline geldi. Aldığın cevapların nerdeyse yüzde 70-80'i "Duymadın mı biz boşandık" şeklinde. Ben "Şimdi efendim evlilikler, şu yüzden gitmiyor, bu yüzden gidiyor" geyiklerini yapmayacağım.
ÖLDÜREN CAZİBE Benim bu haftaki konum yuva yıkan kadın konsepti. Yıllardır, çocukluğumuzdan beri, Suzan Avcılar'la falan, yani Türk filmleriyle beraber, hep bu kavram aşılanmıştır. İnsanların mutlu, sağlıklı yuvaları vardır ve günün birinde ufukta sarışın kötü kadın belirir ve o canım yuva yıkılır. Herkesin gözünde o kadın kötü bir canavardır. Öyle ki kadın araba altında falan kalsa millet sinemada ıslıklar, alkışlarla falan coşar. İşte ben şimdi bunu konuşmak istiyorum. Bu konu geçen hafta gündemi çok meşgul eden dedikodudan çıktı tabii ki. Yani meşhur Mermerci vakası. Bakın, sayın evlilikzede ve kocazede hanımlar lütfen gerçekle yüzleşin. Sizin yuvanızı yıkan hiçbir zaman başka bir kadın olmaz. Ayrıca kadına ne, söz konusu yuva onun değil ki; biri yuvaya sahip çıkacaksa o da yuvanın diğer sahibi kocanız olmalı...
YUVA ONUN DEĞİL Kİ Elalemin kadını niye sizin yuvanıza sahip çıksın, kocalarını suçlamak yerine diğer kadını suçlamak bütün bu aldatılan kadınların işine gelir. Çünkü gerçekle yüzleşmek zordur. Yani kocalarını yakalayın. Kadınlar adamın yüzüne bağırırken bile "Ben sana sorucam" diye değil de "Ben o aşifteye sorucam" diye kükrerler. Çünkü "Ben sana sorucam" ın sonu "Senden ayrılıcam" dır. Ve bizim memleketimizdeki kadınların çoğunda öyle bir arka yoktur. Çünkü o zoru seçmektir. Haysiyetli yoldur ama zordur. Şimdi, kocanın ismiyle, nüfuzuyla yaşamak varken niye zor yolu seçsin ki. Ve bu yüzden dışarıdaki kadın tukakadır, evdeki koca ise cici... Ama bir tukaka gider, diğeri gelir. Çünkü sizin evde aşk bitmiş, atı alan Üsküdar'ı geçmiştir. Yani sizinki evlilik değil, bir anlaşmadır. Adam dışarıda her tip hovardalığı yapar, başkalarına "Aşkım hayatım" der ara sıra da gelir sizi memnun eder, siz de buna razısınızdır. Ben bu olayda Elif'i tamamen tenzih ediyorum. Çünkü hem Elif yukarıda çizdiğim kadın tipinden çok uzak, haysiyetli ve inanılmaz sağlam bir karakterdir hem de maalesef Elif'in başına gelen olayda kadın dışarıdan bir yabancı değil, tanıdığı, ahbaplık ettiği bir kadın. İşte olay burada biraz renk değiştiriyor çünkü etik olarak arkadaşlık ettiğiniz, ahbaplık ettiğiniz insanların kocalarına, sevgililerine genelde pek öyle bakmazsınız. Ama bu olayda bile bence suçun büyüğü erkektedir çünkü yine de sahip çıkılacak bir yuva varsa o erkeğin yuvasıdır.
|