Rice gezisinin şifreleri
"1 Mart sonrası dinamik değişti. Çıkarlarımız örtüştüğü konularda Türkiye'yle birlikte hareket ederiz. Örtüşmediği durumlarda Türkiye'nin etrafından dolanırız. Ancak birlikte hareket etmek, her zaman etrafından dolanmaktan daha kolaydır." Bu sözler, geçmiş yıllarda Washington'un Türkiye siyasetini şekillendiren önemli bir diplomatın 1 Mart tezkeresi sonrası Kongre'deki ifadelerinden. Fırtınalar, kırgınlıklar, küskünlükler sonrası geçen hafta gelen Condoleezza Rice gezisi, tereddütsüz Türk-Amerikan ilişkilerinde önemli bir adım. Ancak gezinin şifrelerini çözerken, yukarıdaki cümleyi unutmamak gerekir. Peki nedir bu şifreler?
BASİT BİR HALKLA İLİŞKİLER MANEVRASI DEĞİL: Birkaç ay önce Türk Amerikan ilişkilerini "düzeltmeyi" kafasına koyan Rice, bunu zarif bir biçimde yaptı. Abdullah Gül'e el yazısıyla bir geçmiş olsun mesajı yolladı, "Siz gelemiyorsanız ben geliyorum" dedi; buradayken Gül'ün arabasına bindi; aslında kişisel olarak son derece içerlemesine rağmen "Hamas daveti" fiyaskosunu mesele yapmadı. O koltukta herhangi başka biri olsa, bu ölçüde diplomatik davranmayabilirdi. Öğrencilik hayatı "yıldızlı pekiyi"lerle dolu olan Rice, "TürkAmerikan ilişkisi" sözünü öğretmene sunulacak bir "ödev" olarak görüyor. Bu yüzden de ortaya attığı "Stratejik Vizyon Belgesi," Washington ve Ankara'da birçok kişinin burun kıvırmasına rağmen, basit bir " halkla ilişkiler egzersizi " değil. Rice, Türkiye'yle işler kopmasın, yürüsün, mümkün olduğu kadar eşgüdüm olsun istiyor.
STRATEJİK İTTİFAK MI? Buraya kadar güzel. Ancak takvimi geri çevirme, 1 Mart'ta kaybolan güveni tazeleme imkanı da yok. Bizce bu ilişki, kuvvetli bir stratejik ayağı olan bir dostluk. "Stratejik ittifak" ifadesini hak edecek ölçüde güven, eşgüdüm, işbirliği yok iki tarafta da . 1 Mart bu durumu değiştirdi. ABD'nin iki stratejik müttefiki var: İsrail ve İngiltere. Ancak bu dünyanın sonu değil. Washington'a göre Türkiye geçmişten gelen yakın bağları, sık sık ihtiyacı olduğu önemli bir bölgesel oyuncu.
RICE'A TEPKİ VAR: Washington'da Hamas olayı sonrasında yeniden Türkiye'ye kucak açtığı için bazı çevrelerde Rice'a tepki var . "Neden AKP hükümetinin ömrünü uzatıyor" ya da "Yumuşak tavrıyla Ankara'nın ilerde yeniden bizi sabote etmesine imkan veriyor" gibisinden laflar var ortada. Tabii bunlar haksız sözler. Çünkü iş tanımı "ABD'nin çıkarlarını ve uluslararası ilişkilerini korumak" olan dışişleri bakanının Türkiye'yle kavga etmekten, ters gitmekten hiçbir çıkarı olamaz. Bir konferansa katılmak için Atina'ya, ABD'nin bölgedeki yeni askeri ağırlığını oluşturacak 3 Amerikan üssünün açılışı için Bulgaristan'a, yeni hükümeti kutsamak için zaten Irak'a gidecekti. Üç komşumuza gidip bize gelmemesi, fazla olumsuz bir mesaj olurdu. Doğru, Türkiye'nin geleneksel dostlarının kırgınlık yaşadığı bir anda (Yahudi lobisi Hamas, Kongre, neo-con'lar, askerler ve silah lobisi 1 Mart nedeniyle Ankara'ya tepkili), Condoleezza Rice Ankara'nın Washington'daki "tek dostu" gibi gözüküyor. Ancak bu o kadar da kötü değil. Tek dostunuz dünyanın en güçlü devletlerinden birinin dışişleri bakanıysa, haliniz fena sayılmaz...
GÜL-RICE DOSTLUĞU: Bu iki bakan, bir cins anlayış birliği, ortak bir dil yakalamış durumda. Anladığımız kadarıyla Dışişleri Bakanı Gül, Başbakan Erdoğan'ın yaptığı gibi uzun uzadıya Hamas davetini savunmak yerine, Türkiye ve ABD arasındaki ortak değer ve hedeflere, bölgesel sorunlardaki örtüşen çıkarlara vurgu yaparak Amerikalı muadiline bir jest yapmış oldu. Bu kişisel dostluk, Gül Rice hattı, gelecekte Türk Amerikan ilişkisinde önemli ortaklıklara imza atacak.
AKILLARDA İRAN VAR: Condi Rice'ın İran'ı vurmak için üs, hava koridoru, istihbarat ya da denizaltı istemeye geldiğini ya da ABD'nin İran'a ambargo için nabız yokladığını sananlar, yanılıyor. Washington'un şu anda somut bir İran stratejisi yok. Etrafta uçuşan dezenformasyon ve psikolojik savaş unsurlarını bir kenara koyarsanız, Washington'da İran konusunda derin bir " çaresizlik " var. Askeri seçenek ya da "nokta atışı" en az bir yıl boyunca gündeme bile gelemeyecek bir fantezi. BM'de ambargo ise Çin ve Rusya tarafından bloke edilmiş durumda. Kısacası Washington'un henüz somut bir "Ahmedinecat Formülü" yok. Bu durumda Türkiye'den tek istenebilecek şey, İranlı liderle fazla kol kola girip kanka olmaması. O da zaten şu anki dünya konjonktüründe akla hayale sığamayacak bir çılgınlık olurdu!
|