Hülya Avşar krizi
İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi profesör Celal Şengör, öğrencilerinin bilimsel çalışmalara ilgisizliği sonucu, emekli olmaya karar vermiş. Vatan haberi "İTÜ'de Hülya Avşar krizi" başlığıyla vermiş ama Prof. Şengör'ün Avşar'a tepkiden değil, eğitim sisteminin içler acısı haline öfkeli olduğu haberi okuyunca anlaşılıyor. İTÜ'de aynı gün yapılan iki panelden birinde, Amerika'dan rica-minnetle getirtilen bilim adamları konuşuyor. Bu paneli sadece 4 öğrenci izliyor. Diğer panelde ise Hülya Avşar konuşuyor ve bu panele tam 600 öğrenci katılıyor. Türkiye'nin en köklü üniversitelerinden birinde ortaya çıkan bu tablo, Şengör'ü pes ettiriyor. Her konunun magazinleştirilmesinin en doğal sonucu yaşamın her alanında etkisini hissettiriyor. Televizyonlarda bilgi yarışmalarına katılan konuklar, dünya klasiklerini, ünlü romanları, bırakın onu filmleri bilmekte zorlanıyor ama güncel magazini sular seller gibi hatmetmiş görünüyor. Üniversiteleri kışlaya çeviren YÖK sisteminin bu işte sorumluluğu var ama YÖK'ten önce de durumun çok farklı olduğunu iddia edemeyiz. Öyle olsa, Server Tanilli'nin 12 Eylül'den önce verdiği, kültür eğitimini hedefleyen "Uygarlık Tarihi" dersleri dolup taşar mıydı? Türkiye açıkça itiraf etmeliyiz ki, eğitim işinde daha yolun ortasında çuvalladı. Başarılı test çözmeye dayalı, dershane ağırlıklı eğitim sistemi bilimsel merakı olmayan, broşürden öte kitap okumayı sevmeyen bir kuşak ortaya çıkardı. Türkiye'de kitaba meraklı kuşakların başına gelenlerin de bu konuda ciddi bir katkısı oldu elbette. Ancak ülkenin önde gelen özel okulları hariç, ilköğretim ve lise hayatı okumaya, araştırmaya meraklı öğrenciler yetiştiremedi. Üniversite kapısından içeriye, dünyada ve ülkesinde olan bitenlere meraksız, sadece para kazanmayı hedefleyen, taşralı gençler girmeye başladı. Bunların bir bölümü üniversitede öğretim görevlisi olarak kalınca, tüm sisteme taşralılık egemen oldu. Bugün bırakın üniversite öğrencilerini, öğretim görevlilerinin bilgi seviyesi, dünya olaylarını izleme seviyesi gerçekten içler acısı hale geldi. Düşünmeyi değil düşünmemeyi teşvik eden, öğrenmeyi değil not almayı teşvik eden bir sistemle geldiğimiz nokta bu. Gençler kendilerini yakından ilgilendiren konulardan sıkılıyor, magazinle yetiniyor. Laikliği, başörtüsünü tartışıyoruz ama bu can alıcı sorunu görmezden geliyoruz. Tarih diye üçbeş klişeyi ezberleyen, bilim adamı deyince aklına Zekeriya Beyaz gelen bir kuşakla Avrupa'nın en dinamik ama en taşralı nüfusunu yetiştiriyoruz. Haydi diyelim ki, genel kültürü zayıf ama bilime, teknolojiye meraklı bir kuşak geliyor ama maalesef onu da beceremiyoruz. Sonuçta da, her birine binlerce dolar harcanmış, diplomalı işsizlerle karşı karşıya kalıyoruz. Statükonun direnişi, iktidarların basiretsiz tutumu nedeniyle de, bu tabloyu değiştirecek adımları atamıyoruz. Sonuçta elde kalan nitelikli bilim adamlarını da tek tek pes ettirip kaçırıyoruz.
|