| |
|
|
Ondan çok şey öğrenmiştim
Cemal Süreyya'nın dediği gibi "Her ölüm erken." Yüzyıla yaklaşan bir hayatın sonunda gelse bile... Dün Anneannemi kaybettim. Muhteşem bir Türk kadını, bir Cumhuriyet kadınını. Trakya'nın Batı'sında, 1915'te başlayan hayatını, havacı bir subayın eşi olarak Anadolu'nun dört bir köşesini dolaşarak tamamlayan pırıl pırıl aydın bir Türk annesini. Dizinin dibinde geçirdiğim çocukluğumda bana vatan millet sevgisini, Atatürk aşkını aşılayan ama aynı zamanda ilk Türkçe dualarımı öğreten insanı. Müthiş bir kadındı anneannem. Gün boyunca kitap okur, gece ise dua kitaplarını eline alırdı. Orta yaşı biraz geçince, başına saçlarının bir bölümünü örten bir tülbent taktı. 5 vakit namazını kılmaya başladı. Hiçbir dini görevini ihmal etmedi ama yobazlardan, gericilerden hep nefret etti. Mektuplarını Latin alfabesiyle yazardı, kendi notlarını ise "Daha rahatıma geliyor" diyerek Arap alfabesiyle... Atatürk'ü taparcasına severdi. Atatürk'ün öldüğü gün ağlayarak eve koşup annesine "Babamızı kaybettik" deyince kendi eşini öldü zanneden annesinden sıkı bir dayak yediğini anlatırdı. 29 Ekimlerde, 30 Ağustoslarda televizyonlarda askeri törenleri gözyaşlarıyla izler, üç aylığını alınca bir bölümünü hemen Mehmetçik Vakfı'na bağışlardı. Kendi yaşında, pek çoğu dul arkadaşlarıyla konken oynar, namaz vakti gelince oyunu bırakır namazını kılardı. Biz torunlarına, dinlediğimiz müddetçe dini hikâyeler ya da Cumhuriyet'in kuruluş öykülerini anlatmayı severdi ama kendi arkadaşlarıyla beraberken açık saçık fıkralar anlatmaya da bayılırdı. İyi bir yurttaş olmayı ondan öğrendim. Anadolu Müslümanlığını, gerçek laikliği onda gördüm. 92 yıl boyunca bir gün sızlanmadan, bir gün şikâyet etmeden, nasıl beceriyorsa kimseyi kırmadan yaşadı. Ve dün beni çok yalnız bırakıp gitti. Ben toplumsal kültürün ana babalar değil, anneanneler, babaanneler ve dedeler tarafından aktarıldığına onda şahit oldum. Türkiye gerçeğini onun kişiliğinde tanıdım. Nur içinde yat. Canım benim...
|