| |
|
|
Bunca şeye zaman bulmak..
Sohbet için gittiğim okullarda gençlerin en çok sorduğu soruların başında gelir.. "Bunca şeye nasıl vakit buluyorsunuz?.." "Çağdaş teknolojinin üç üretimini kullanmam" derim.. "Cep telefonu.. Televizyon.. İnternet.. Bunları bir gün için bunları kullanmamayı deneyin, göreceksiniz ki, ortaya doldurmakta güçlük çekeceğiniz bir boşluk çıkacak.." Cep telefonu taşımam. İnsanı çağdaş köle yapan alet bu. Ha ayağınıza, yanlış yere gittiniz mi, karakolda bipleyen alet, ha canı isteyenin, sizi canının istediği saatte bulmasına izin veren bu lanet. Özellikle gençlerin vücutlarının doğal parçası olmuş.. Bilkent'te okuyan yeğenim, telefon elinde uyur geceleri.. Bir defasında sinemaya gittik, filmin ortasında yanımda bir hışırtı. Döndüm kızın eli çantasının içinde.. Filmi bırakmış, o karanlıkta, o daracık çantanın içinde tek eli ile mesaj yazıyor.. Öylesine esir olmuş alete.. Konuş, mesajla, konuş mesajla.. Saatler.. Yaşamıyor.. Cebini yaşatıyor. Televizyon.. Öğğğğ.. 20 dakikalık dizi için 120 dakika reklam seyretmek nasıl bir zevkse artık.. İnternet.. Aslında en esir alıcı bu.. Bilgisayarı eve ilk kurduğumda bir takılırdım, dört saat.. Bütün merakım aletin içinde beni bekliyor.. Birisi için giriyorsun, öyle bağlantılar var ki, akla seza.. Charlize Theron'un resmi sitesine girdim bir filminin orijinal adını merak ettiğimden.. En tepede ne yazıyordu biliyor musunuz, Hollywood sitesinin.. "İstanbul'da size eşlik etmeyen isteyen genç ve güzel kızlar.. Resimleri ve telefonları.. Tıklayın.." (Durun yazıyı bırakıp bilgisayara koşmayın hemen..) Alakaya bakar mısınız?.. Geçen gün Abazoğlu defilesini yazıyorum. Ece Sükan'ın enfes kırmızı kostümü aklıma Enderunlu Vasıf'ın dizelerini getirdi.. "O gülendam bir al şale bürünsün yürüsün. Ucu gönlüm gibi ardında sürünsün yürüsün." Mükemmelliyetçiliğim tuttu aniden.. "Ardında mı, ardınca mı" Girdim internete.. Meğer dizeleri Sadullah Ağa bestelemiş, bir Yürük Semai olarak.. Hadi Sadullah Ağa'ya.. Karşıma roman olur, film olur aşk hikayesi çıkmaz mı?.. Efendim Üçüncü Selim'in en sevdiği sanatçılardan.. Yakışıklı, hoş sohbet, kültürlü, harika besteler yapıyor, öğrencileri ile padişah önünde meşk ediyor. Padişah bu çok güvendiği sanatçısının haremdeki cariyelere ders vermesini de istemiş.. Ateşle bunca barut bir arada durur mu?.. Dünyanın dört bir yanından gelmiş yüzlerce cariye arasında, hem de nasıl hülyalı gözlü bir çerkez güzeli var, Mihriban.. Ağaya abayı yakmış ve derin gözlerle bir bakmış derin derin.. Ağa da bitmiş tükenmiş.. Bir aşk başlamış ki, demeyin gitsin.. Ağa bir de şarkı yazmış, sevgilisine.. Gönlümü aşüfte kılan sevda senindir, sen benim Ah benim cânım, ah cânanım, Mihriban'ım Ah sen benimsin, sen benim!!. Şimdi artık, haremde böyle şey gizli kalır mı?.. Padişah'ın kulağına gitmiş.. Hem de haremine, hem de en güvendiği adamdan ihanet.. III. Selim anında ferman buyurmuş ki, kellesi alına.. Akıllı vezir, Padişah'ın Ağayı ne kadar sevdiğini biliyor.. "Atın zindana, biraz bekleyin" demiş adamlarına.. Günler geçerken, Sadullah Ağa boş durmamış, ünlü Beyati Araban faslını besteleyip öğrencilerine ulaştırmış.. Onlar da padişah huzurunda bir meşk aleminde okumuşlar.. Padişahım, lûtfedip mesrur-u şâdeyle beni, Nâümidim, bir nazar kıl bermurâdeyle beni. Hâtırımdan bir nefes gitmez dua-yı devletin Sen de ey kân-ı kerem lûtfunla şâdeyle beni." Padişah bu neşeli ama çok duygulu fasla bayılmış.. "Kim yazdı" deyince gerçeği anlatmışlar.. III. Selim anında yeni ferman yazmış.. "Tez elden zindandan çıkarıla.. Mihriban ile evlendirile.. İdamını engelleyen kullarım da ödüllendirile.." Gerçekten roman, film olur değil mi, derken hayallerimde bazı görüntüler oluşmaya başladı.. 5 ya da 6 yaşlarındayım. Bandırma'da bir film.. Lale Zamanı mı adı?.. Münir Nurettin başrolde... Oynuyor.. Okuyor.. Oynadığı Sadullah Ağa!.. Atilla Dorsay, ya da asıl bizim Agah Özgüç daha iyi bilir ya.. İşte internet bu.. Bir dalıyorsun, sonra ne çıkar bilinmez..
|