Çok doğru dedi!
Aşağıda ciddi ciddi, ciddi bir beyanat göreceksiniz. Sonra azıcık, "yanılsama" üstüne konuşuruz. Ciddi demeç şöyle: "Başka ülkelerin içi şlerimize müdahale etmesini hiçbir şekilde kabullenmemiz mümkün değildir. Başka ülkelerin topraklarımıza girmesini kabullenemeyiz." Bunu söyleyen bir "Devlet başkanı" ise, ne anlarsınız? Orası, başkalarının, içişlerine asla müdahale edemediği; topraklarına bir tek yabancı asker sokamadığı bir ülke, bağımsız bir devlettir... Ve haklı olarak, müdahale düşüneni, asker sokmak isteyeni sert bir şekilde uyarmaktadır. Oysa, orası Irak, beyan sahibi de Devlet Başkanı Talabani. ABD'nin işgal ettiği, on binlerce asker soktuğu, içişlerine müdahale ne kelime, bağırsaklarına kadar içini dışına getirdiği, rejimi değiştirdiği, iyi ya da kötü diyebilirsiniz de, alt üst ettiği Irak. Binlerce askerle İngiltere'nin de bu işgale katıldığı, "topraklarına girdiği", bir bölgesinin her bir şeyine karıştığı Irak. Üstelik, kimi üç, beş, kimi yüz beş olsa da, onlarca ülkenin daha topraklarına asker sokup sağını solunu kurcaladığı Irak. Tabii ki, bir devlet ile başkanı, bir de Türkiye ve İran gibi kritik komşularının, özellikle kendi etnik akrabalarının ve bölgesinin üstüne üstüne gelerek topraklarına girmesini istemeyebilir. Ama, beyanat... "Doğrunun içindeki saçmalık" yahut "Saçmalık içindeki doğruluk" olarak sırıtır! Ülkesinin bombalanması, işgali, yabancı asker girmesi, içişlerine müdahale ne kelime, tecavüz edilmesiyle ve işbirlikçilikle devlet başkanı olmuş biri, doğru "ilke" yi savunduğunda, ilke yine doğru, lakin beyan ile sahibi yamuk ve komik kalır. "Yanılsama" genellikle görünenin gerçekliğini sınamamakla, önüne arkasına pek bakmamakla... O anda göründüğü ve söylendiği kadarını kabullenmekle oluşur. O yüzden, "propaganda" ve her türlü yanıltma, gaza getirme, ikna, inandırma yahut kabullendirme girişimi, "çok doğru" herhangi bir şeyi gerçeğin ta kendisi ve tamamı gibi kakalamak zorundadır. Tek bir doğru ile binlerce yalanı, yanlışı, yamuğu örtebilme, konuşturmama, sokuşturma becerisidir. Şu sıra memleket bu açıdan hayli bereketli. Zaten malzemesi ve aşçısı hep boldu ama şimdi özellikle bir zenginlik yaşanıyor. Birçok doğru, saygın, kıymetli, hassas, hayati, insani, çağdaş, vicdani, ulusal, evrensel, tarihi, güncel... kavram, değer, ilke çeşitli ağızlardan düşmüyor ya da düşüp duruyor. Kimi lafları, söyleyenden, sebebinden, geçmişinden, hesaplardan, tutarlı mı değil mi terazilerinden koparırsanız, "tırnak içinde" nice doğru barındırır. Lakin; o sırada meşrebinize, durumunuza, zevkinize, inancınıza, saflarınıza uyup uymaması dışında, içtenliğini, hakikiliğini, ilkeliliğini de önemserseniz, çoğu dökülür.
Misal; büyük emperyal bir devletin dayatmalarına rıza gösterenlerin ağzından "milli, bağımsızlık" gibi sözler, beni tiksindirir. Misal; "Tarafsızlığını yitirmiş savcının aramızda yeri yok" dediğinde bir başsavcı, şu ya da bu inanç ve tarafa bağlılıkla yazılmış binlerce iddianameyi dökesim gelir. Misal; Meclis Başkanı, "Meclis devre dışı" dediğinde, o zaman orada ne demeye bir dönem daha başkanlık yaptığını, bugüne kadar nasıl bir tavır koyduğunu, o kadar milletvekiliyle partisinin Meclis'i nasıl koruyamadığını, hükümet de parti grubunu ve Meclis'i emir eri gibi kullandığında niye şiddetle isyan etmediğini sorasım gelir. Misal; Ana muhalefet lideri, o Meclis Başkanı için "Ahmedinecad gibi" dediğinde, peki doğru söylediği hiç mi bir şey yok diyesim, "Yahu ne olur bir kelime de demokrasi için ediverin de sosyal demokrat olun" diye yalvarasım gelir. Neyse... Talabani çok doğru demiş, değil mi?
|