Sınırı aşmak
Birçok kişinin bazı bayramlara bakışı, düşüncesi farklı olabilir. Hatta bunlara ilişkin eleştirileri de bulunabilir... Biri hariç: 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı... Türkiye toprakları üzerinde yaşayan herkesin, ortak paydasının oluştuğu; "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Özgürlüğün de adaletin de dayanak noktasını ulusal egemenliktir" ilkesi etrafında tek vücut olunan gün... 23 Nisan 1920 Cuma; Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunun bir bildiri ile tüm dünyaya duyurulduğu gün... O nedenle cumhuriyet karşıtları dahi, içinde "çocuk", "ulusal egemenlik" ve "bayram" kelimelerini bütünleştiren, 23 Nisan'a sahip çıkar... Bir çok kez kapatılıp açılmasına, her dönem üzerinde yoğun tartışma yaratılmasına rağmen, hangi etnik kökenden, düşünceden gelirse gelsin, TBMM 86 yıldır herkesin mihenk taşıdır. O nedenle bugün herkes evinin önüne bir bayrak asmalı... TBMM de bu ruh içinde bayramını çocuklarla birlikte kutlayacak. Bu yılki gündeminde ise iki konu var: Van savcısının meslekten ihraç edilmesi... Ve terör...
Şemdinli üçgeni Her ikisini buluşturan nokta ise Şemdinli... Son 22 yıldır her olumsuzluğun çıkış noktası gösterilen ilçe... Gerçekten Şemdinli böyle bir yer mi? Soruya yanıt vermeden önce, emekli Albay Erdal Sarızeybek'in, "Şemdinli'de Sınırı Aşmak" kitabını okumak gerekiyor. "Siz hiç Şemdinli'ye gittiniz mi? Ben gittim" diye başlıyor kitabına Erdal Sarızeybek... 1992 yılında Tabur Komutanı olarak gidip, iki yıl görev yaptığı Şemdinli'yi şöyle anlatıyor: "Şemdinli ne ki; küçük bir üçgen, Türkiye'nin en güneydoğu noktası. Üç tarafı PKK kampı ile çevrili şeytan üçgeni. Teröristleri yok sayarsanız, bir cennet parçası. Kahramanlar diyarı..." Ardından sorgulamaya başlıyor: "Şemdinli'de devlet yok. Sadece devletin askeri var, vatandaş yalnız. Birbirlerinden başka kimseleri yok. Devlet sadece asker midir, sadece vatandaş mıdır?"
Kahramanlar Bir asker gözüyle, birçok sivilden daha cesur bir anlatımla Şemdinli halkının çektiği çileleri sıralıyor. Alan, Aktütün ve Derecik'te teröristlerle girdiği çatışmalarda yaşadıklarını aktarıyor. Yöre halkının bu çatışmalarda kendilerine verdiği desteği, olay anlarından detaylar veriyor: "Aktütün bölüğüne ilk saldırı gerçekleştiği zaman, ilk yanıma gelen korucular değil midir?.. Derecik çatışmasında, askerle omuz omuza teröristlere karşı savaşan Gerdiler değil midir? Askerle beraber koyun koyuna şehit olmamışlar mıdır?.." Teröristlerle girdiği bir çatışmada, "aman komutanım sana bir şey olmasın" diyerek kendisini arkaya itip öne atılan dağ köyündeki vatandaşların cesaretini sıralıyor. Kaç kez onların sayesinde askerlerinin ölümden kurtulduklarını belirtip ekliyor: "Korucu Kerem, Sait, Reşit, Bekir, Cemil, Iraklı Cemil, Felemez, Şakir, Fatih, Sabri, rahmetli Numan, ismini sayamayacağım daha niceleri, size bir başkasının kahraman demesine ihtiyacınız yok, zira siz zaten kahramansınız gönlümde ve Türk milletinin gönlünde..." Bugün, "Türk-Kürt çatışması" yaratmak isteyenlerin aslında işlerinin ne kadar zor olması gerektiğini gözler önüne seriyor. Kitabı bitirdiğimde aklıma şu soru takılıyor: "1984'ten bu yana terörist sayısı için 3-5 bin arasında rakamlar verildi. Onlara karşı savaşan on katından fazla korucu, köylü var. Buna rağmen terörün bölgedeki etkisi 22 yıldır neden kırılamadı?.." Bugün Ankara'nın asıl bunu sorgulaması gerekiyor. 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda selam olsun Şemdinli'ye...
|