"Yine kamyonlar kavun taşır..."
"Bu böyle. 19.. bilmem kaça kadar böyle sürüp gidecektir. Ve yine bir 19..'de kitap bastırmak, yazı yazmak takatinden mahrum, nalları dikeceksinizdir. Ve yine bir 19.. bilmem kaçta sizi kimseler hatırlamayacaktır. Yaşasın edebiyat!.." Sait Faik'in artık ezberlediğim bu unutulmaz cümlelerini en son Doğan Hızlan'ın yeni yayımlanan Eleği Duvardan İndirelim kitabında gördüm. "Kitaplığımda Hüzünlü Bir Gezinti" yazısında. Hemen bir başka alıntı da ben ekleyeyim. Ömrünün sonuna kadar "kahrolası yazarlık mesleği" ni sürdürmeyi seçen Ezra Pound'dan: "Ey Tanrım, ey Venüs, ey Mercury, hırsızların koruyucusu, / Bir küçük tütüncü dükkanını ödünç ver bana, / ya da hangi mesleğe yazarsan yaz / İnsana her zaman beyninin gerektiği / bu kahrolası yazarlık mesleğinden başka."
Kitaplığındaki eski kitapları gözden geçirir ken kendini hüzünlü bir hesaplaşmanın içinde bulduğundan söz ediyor Doğan. "Yıllar önce elimden bırakamadığım bazı kitaplara bugün elim uzanmıyor. Bakışıyoruz, sanki edebi dostlukların son günü," diyor. "Bir zamanlar ellerim defalarca o sayfalara dokunurdu, gözlerim o satırlardan başka hiçbir şeyi görmezdi. Gözümü kaldırınca da dünyaya, insanlara onun merceğinden bakardım." Ben de öyle.
O sıralarda Cahit Külebi, "İstanbul" şiirini yazıyordu: "Kamyonlar kavun taşır ve ben / Boyuna onu düşünürdüm..." Kumkapı'ya inen Soğanağa'da oturuyorduk. Sahil boyunca iplere dizilmiş çirozlar. Tanesi beş kuruş. Yüz metre yukarı çıkınca, havuzlu, ağaçlı Beyazıt Meydanı. Küllük'te nargile içenler. Biraz ötede Bulgar Sütçü'nün minicik dükkanından yayılan kaymak kokusu. Köşede Azak Sineması'nın afişi. Sanki kendisi kırk yerinden vurulmuş gibi, son cinayeti bağırarak koltuğundaki gazeteleri satan Arap müvezzi. Sarı tramvaya binince Beyoğlu. Cahit Külebi sürdürüyordu: "Niksar'da evimizdeyken / Küçük bir serçe kadar hürdüm..." Ayakkabılar boyalı, pantolonlar ütülü olacaktı Beyoğlu'nda. O günkü havana göre film seçerdin. Humphrey Bogart'la katil peşinde koşacaksan İpek, Errol Flynn'le yedi denizde kılıç sallayacaksan Lale, Margaret Lockwood'la hüzünlenmek istiyorsan Ar. Sonra mutlaka Butak Pastanesi. 35 kuruşa fıstıklı krem şokola. Vitrinler. Mayer Mağazası, Japon Mağazası, Karlman Pasajı. O arada bitmez tükenmez sıkıntılar... Sobanın kömürü bitti, gazeteler on kuruş oldu, param bir kilo elmaya daha yetecek mi, bir lira bulsam da şu kitabı alsam...
"Yirmili yaşlarda biri bu şiiri okusa, ne kötü dese, yok canım o çok iyi bir şiirdi diyebilecek miyim? Şiiri mi savunacağım yoksa kendi zevkimi mi?" Doğan böyle yazıyor. Cahit Külebi ne diyordu: "Sonra alem değişiverdi, / Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak..." Evet, "Mevsimler ne çabuk geçiverdi / Unutmak, unutmak, unutmak..." "Edebiyat tarihinin bazı sayfalarına gözünü diktiğini, yazar lahitleri önünde saygıyla eğilip geçtiğini" söylüyor Doğan. Varlık Yayınlarında Sait Faik'in Şahmerdan'ı, Ziya Osman'ın Geçen Zaman'ı, Orhan Kemal'in Murtaza'sı, Yeditepe Yayınlarında Melih Cevdet'in Telgrafhane'si, Oktay Rifat'ın Karga ile Tilki'si, Behçet Necatigil'in Evler'i çıkıyordu. Necati Cumalı'nın, Dağlarca'nın, Sabahattin Kudret'in o ay yayımlanan şiirlerini ertesi ay başına kadar konuşuyorduk. O şiirleri, o öyküleri yazıldıkları dönemde, bulunduğumuz ortamda "yaşıyorduk". Sonradan antolojilerde görüp değerlendirmiyorduk.
Külebi'nin şiiri "Yine kamyonlar kavun taşır / Fakat içimde şarkı bitti" diye sona eriyor. Doğan'ın yazısı "En iyisi kitaplığa uğrayıp, aradığım kitabı bulup gitmek ve raflara bakmamak" cümlesiyle bitiyor. Sait Faik düş kırıklıklarını "Yaşasın edebiyat!" diye noktalamış, Pound çilesini sürdürmüştü. Cahit Külebi'nin "içindeki şarkı" nın bitmediğine ise daha sonra yazdıklarını okuyarak tanık olduk.
O şiiri de savunursun, sevgili Doğan, kendi zevkini de. O şiirler o dönemlerde yazıldı. O şiirler yazılmasaydı bugün edebiyatımız nerelerde olacaktı? "Klasikler" arasında yer almayacağını zaten bildiğin o alçakgönüllü dizeleri kafandan da, yüreğinden de silemezsin. Dev bir koronun oluşturduğu, içine temel atan şarkı bitmeyecek çünkü. Bazen en olmadık yerde onu mırıldandığını fark edeceksin.
|