Yüksek ABD faizini ancak doğrudan sermaye törpüler
Petrol, enflasyon derken ABD'de 10 yıllık faizin yüzde 5'i geçmesi, kısa vadede Türkiye'nin işini zorlaştırıyor. Bu olumsuzluğun piyasalara ve ekonomiye yansımasını ancak doğrudan yabancı sermaye yatırımları törpüleyebilir.
ABD'de artan istihdamın büyümenin güçlü seyrettiğine yorumlanması, İran ile Batı dünyasının nükleer krizinin tırmanması ile petrol fiyatlarının yeniden 70 dolara yükselmesi ve bunun enflasyonda yaratabileceği artış korkusu, emtia fiyatlarında yaşanan rekor yükselişler sonunda yapacağını yaptı. Geçen haftanın en önemli gelişmesi ABD'nin 10 yıllık tahvil faizlerinin yükselerek 4 yılın ardından yeniden yüzde 5 sınırını geçmesiydi. 10 yıllık tahvil faizinin artması, küresel sermayeyi Amerika'ya çekmesi ve gelişmekte olan ülkelere gidecek sermayeyi azaltması
bakımından önemli. Bu nedenle 10 yıllık faizlerin psikolojik sınırı geçmesinin etkileri piyasalara yansımaya başladı. Hatta faizlerde bir gevşeme olmaz ve yüzde 5'in üzerinde kalmaya devam ederse, bunun olumsuz etkileri de görülmeye devam edebilir. Şimdi tek umut yükselen faiz oranlarının ABD'ye daha fazla sermayeyi çekmesi ve bunun bir sonucu olarak faizlerin gevşemesinde. ABD faizinin artmasıyla Türkiye'de hisse senetleri ve eurobondlar değer kaybetti, faizler ile döviz kuru yükseldi. Portföy yatırımları hız keserken fırsatını bulan da ülkeden çıkmak istiyor.
Yabancıların tavrı Bu konuda elimizde sadece hisse senedi piyasasına yönelik göstergeler var. Borsada yabancı payı yüzde 67.82'yi bulmuşken son hafta itibariyle yüzde 65.28'e indi. Ortalama 42 milyar dolarlık bir portföyün yüzde 2.54'ü 1 milyar dolara yaklaşıyor. Yani borsada yabancı satışları yaklaşık bu kadar. Mart başından bu yana borsa yüzde 17, eurobondlar yüzde 6 değer yitirmiş durumda.
Kısa vadede durum Küresel likidite bolluğunun azaltılma kararı yanında faiz oranlarının yükselmesi, gelişmekte olan ülkelere ve Türkiye'ye yönelik portföy yatırımlarının hız kesmesini beraberinde getiriyor. Finansal piyasalar son 1.5 aydır bunun etkileriyle dalgalanıyor. Bu anlamda kısa vadede Türkiye'nin işi kolay değil. En azından geçmiş üç yılda olduğu gibi, kolay değil.
Uzun vadede durum Ancak uzun vadeli eğilimlerde ve yatırımlarda henüz bir değişme yok. Türkiye'ye uzun vadeli bakış açısını en iyi yansıtan doğrudan yabancı sermaye yatırımları. Finansbank'ın satışı yanında bazı bankalarda görüşmelerin sürmesi, son olarak Tekel'in içki bölümünü devralan Mey İçki'nin ABD'lilere satışı, yaşanan finansal türbülansların doğrudan yatırımları şimdilik etkilemediğini gösteriyor. Türkiye'ye uzun vadeli bu yaklaşım, doğrudan sermaye girişinin devam etmesi, kısa vadeli kötümserliği ve portföy yatırımlarının olumsuz etkilenmesini törpüleyecek, dengeleyecek en önemli gelişme olarak ortaya çıkıyor. Doğrudan sermayenin ilgisinin sürmesi de, her şeyden önce ekonomideki istikrarın devamına ve Türkiye'nin AB yolundaki ilerlemesine bağlı. Bu iki konuda da, hükümetin yapabilecekleri var. Yoksa küresel hareketler karşışında, seçim belirsizliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda yapılabilecekler çok kısıtlı. Kısa vadeyi kurtarmanın yolu galiba uzun vadeyi kurtarmaktan geçiyor.
Sonuç "Güneşi kaçırdım diye gözyaşı dökersen yıldızları da göremezsin " Tagore