|
Bazen kendimi yalnız hissederim
|
|
Çolpan İlhan, 'Sadri'yi kaybedince ruhların ölümsüzlüğü üzerine pek çok kitap okudum. Ağabeyim Attila İlhan'ın ölümünden sonra da aynı şeyi yaşadım. Onlar hep yanıbaşımda' diyor.
Çolpan'a "Sadri de hayatında yer etmiş diğer erkekler kadar entelektüel miydi", diye soruyorum: "Evet, ama daha çok popüler kimliğiyle tanındı. Oyuncu olmasaydı, örneğin çok iyi bir ressam olabilirdi. Bıraktığı 130-140 tablosu, kara kalemi var, zevk için yaptığı şeyler. Şiirleri, hikayeleri var. Hayata ve dünyaya karşı çok farklı bir bakış açısı olan, çok derinlikli, çok duygusal, çok esprili bir adamdı. Uç noktalarda biri olması onun sanatçı yapısını da güçlendirdi." Ben de sevgili Çolpan'ın Sadri için anlattıklarından şu sonuca varıyorum ki, biz Türk halkı, Türk seyircisi olarak belki de gerçekten Sadri'yi yeterince tanıyamadık.
VEFALI BİR EŞ OLDU Evlilik sonrası, yani 60'larda Çolpan yine zirvededir: "Cumbadan Rumbaya", "Avare Dünya", "İkimize Bir Dünya", "Sonbahar Rüzgarları" vb. unutulmaz filmler. Ama sanki giderek ikinci plana çekiliyor gibidir: "Sadri'nin fevkalade yıldızı parlamaya başladı. Benim içimdeki amaç da oydu: onun o yeteneğini göstermesi, git gide öne çıkması..." Ve Çolpan giderek sinemayı boşlamaya, daha çok Sadri'yle meşgul olmaya başlar. İki baş kadınlı filmlere hayır demez, Kenter'lerde yeniden sahneye döner. 70'lerdeki "Aşk-ı Memnu"dan başlayarak TV dizilerini de ihmal etmez. Sadri'nin ölümünden sonra, bu yıl 10. yılını kutlayacak olan Sadri Alışık Ödülleri'ni kurar. Geçen aylarda da Cihangir'de bir Sadri Alışık Kültür Merkezi açar: amacı gençlere tiyatro eğitimi vermek olan... Dünyada eşi görülmemiş bir bağlılık, ölmüş bir eşe örnek bir sadakat değil mi bu? "Bu biraz benim karakterimden kaynaklanan bir şey. Ben aslında bütün ilişkilerimde böyleyim, dostluklarımda böyleyim, kardeş, ana-oğul, hatta (bir modaevi işlettiğim için) müşterilerimle de böyleyim. Çok verici, kendisini sevdiklerine tümüyle adayabilen bir insanım. Bu da onun bir sonucu." Ve şunları ekliyor: "Ben onun seyircisinin de ona çok bağlı, vefalı bir seyirci olduğuna inanıyorum. 11 yıl sonra mezar taşına yazılan yazılar, bırakılan mektuplar, hediyeler beni şaşırtıyor." Biraz mistik olacak ama, soruyorum: "Peki Sadri'nin bir yerlerden tüm bunları izlediğine inanıyor musun?" "Evet" diyor. Ve ekliyor: "Onu kaybedince bir sürü kitap okudum, ruhların ölümsüzlüğü üzerine. Şimdi ağabeyimde de aynı şeyi yaşıyorum. Ve onu hep yanıbaşımda hissediyorum." Yine de ekliyor: "Dostlarımın çokluğuna rağmen kimi zaman kendimi çok yalnız hissediyorum."
|