Yeni savaş alanı (1)
Gündelik olayların sıkıntısı ülkeyi en olmayacak zamanda, artan ölçüde içine kapalı hale getiriyor. Türkiye zaten dış dünyayı anlamak, oranın aynasında kendini evhama kapılmadan değerlendirmek gibi alışkanlıkları güçlü olmayan bir yer. Üstelik Darfur'a giderek Müslüman Afrikalılar'a yönelik ırkçı kıyım örgütleyen Sudan hükümetini kuyudan çıkarmaya çalışabilen bir iktidar partisi var. Ana muhalefeti ise sınırsız bir sorumsuzlukla hareket eden tiynette. Böylesine imamlara sahip bir cemaatin kafasının karışık, şagülünün kayık olmasına şaşmamak gerek. Bu zaaf biraz kötü niyet, biraz da sığlığın katkısıyla dünyanın tüm boyutlarıyla kavranmasını engelliyor. Kapalı devrede üretilen tartışmalar ise ülkenin çok kritik bir zaman diliminde önündeki seçenekleri tüm boyutlarıyla görememesine neden oluyor. 11 Eylül küresel dinamiklerin ve Arap İslam dünyasının öznel zaaflarının sonucunda ortaya çıkan bir örgütün bilinçli siyasi eylemiydi. Eylem dünyadaki siyasal gerçekliği derinden etkiledi. Türkiye eylemin arka planını, ideolojik çerçevesini ve hedeflerini anlamaktansa çeşitli komploları tartışmayı tercih etti. Bu eylem üzerine ABD'nin tercih ettiği dehşet verici yanıt, işleri daha da karıştırdı. Irak'taki savaş, Ortadoğu'daki yerleşik ancak kırılgan, suni ve adaletsiz dengeleri yıktı. Savaşla gelen fiyasko, sonu belirsiz bir kargaşa döneminin önünü açtı. Dahası ABD'nin küstahlığı ve başarısızlığı genelde Batı'nın dünya siyasetindeki meşruiyet zeminini daralttı. AvrupaOrtadoğu arasındaki asırlar ötesine uzanabilen kan davasını canlandırdı.
Mazlum psikolojisi ve öfke... Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde artan ırkçılığı, bir zamanlar Bosnalı ya da Kosovalı Müslümanlar'a desteklerini kitlesel olarak göstermiş toplumlardaki İslam fobisini de hem bu odaktan, hem de küreselleşme bağlamında değerlendirmek gerekecek. Avrupa'da ekonomik ve sosyal güvensizlik siyaseti hırpalarken, çoğu Müslüman göçmenlerin iç hasım/düşman gibi algılanmasını kolaylaştırıyor. Ortadoğu'da emperyalist döneme, hatta Haçlı seferlerine kadar giden bir mazlum psikolojisinin yarattığı öfke ise patlıyor. Avrupa'daki Müslüman nüfuslar üzerinden bu öfke tarihi hasmın coğrafyasına da taşınıyor. Madrid ve Londra'daki terör eylemlerinin yerel kaynaklı olduğunun anlaşılmasıyla I rak Savaşı ile Avrupa'daki bu yeni çatışma arasındaki bağlantı da netleşiyor. Londra'daki Chatham House'ın Araştırma Müdiresi ve dünyanın en önde gelen Ortadoğu uzmanlarından Rosemary Hollis durumu şu şekilde değerlendiriyor: "Avrupalılar geriye dönüp baktıklarında, yirminci yüzyılın sonlarının, İkinci Dünya Savaşı ile bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu olan alanı içine alacak ve şimdi de Avrupa Birliği olan alana yayılacak bir mezhep ve din savaşı arasındaki bir ara dönem olduğunu görecek. Bu daha ziyade bir iç savaşa benzeyecek." Hollis'e göre "çatışmalar, kimlik üzerinden yaşanacak, kurbanları hoşgörü ve toplumsal uyum olacak". Ancak asıl nedeni ezelden ebede değişmediği varsayılan kimlikler ya da din farklılıkları olmayacak. Hatalı siyasetlerin yarattığı boşluk yeni bir güç dağılımı mücadelesini kışkırtacak. Bu kavgada kitleyi harekete geçirmek için kullanılacak dil, dinsel/dinci, mezhepsel veya etnik farkı vurgulayacak. Türkiye'nin tarihsel çizgisinin özgünlüğünün önemi ve becerebilirse, oynayabileceği rolün çerçevesini de bu dinamik belirleyecek. Okurların Paskalya ve Pesah'ını kutlarım.
|