  |
|
Terör olayları herkeste haklı bir üzüntü yarattı
Cumhurbaşkanı Sezer, son günlerle meydana gelen terör olaylarına değindi. Diyarbakır başta olmak üzere kimi il ve ilçelerde yaşanan terör ve şiddet olaylarının herkeste haklı bir üzüntü yarattığını belirten Sezer, şunları kaydetti:
''Hiç kimse, Türkiye Cumhuriyeti'nin hoşgörüsünden kuşku duymaya, sabrını ve gücünü sınamaya kalkmamalıdır. Bunu deneyenler, Devlet, Yurt ve Ulus olarak bölünmez bütünlüğümüzü koruma konusundaki kararlılığımızdan vazgeçmeyeceğimizi bilmelidirler. Türkiye'nin istikrar içinde gelişip güçlenmesinden, barış ve huzur
ortamından rahatsız olan iç ve dış çevreler her dönemde ortaya çıkmıştır. Bunlara karşı her zaman uyanık ve dikkatli olmalıyız. Yurttaşlarımızı soğukkanlılıklarını yitirmemeye, yönlendirmelerden, kışkırtmalardan etkilenmeden, akıl ve sağduyu ile davranmaya, toplumsal barışın sürdürülmesine katkıda bulunmaya çağırıyorum.
Bölgenin ekonomik yönden geri kalmışlığına gerekçe aranırken, her şeyden önce terör örgütünün ve onların yandaşlarının bu konudaki rolünün göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti her yurttaşına eşit uzaklıktadır. Demokrasinin getirdiği olanaklardan her yurttaş eşit düzeyde yararlanmaktadır. Demokrasinin olanaklarından yararlanarak yönetime gelen kimilerinin terör örgütü yandaşlığını andıran söylemleri, bulundukları konumla ve onları oraya getiren sistemin özüyle çelişmektedir.''
GÜVENLİK GÜÇLERİNE TEŞEKKÜR
Gerçekleri yansıtmayan söylemlerle ortaya çıkıp, çocukları ve kadınları kullanarak eylem yapmaya kalkışanların niyetlerinin artık çok iyi anlaşılması gerektiğini vurgulayan Sezer, perde arkasında kalarak halkı kışkırtanların ve onları destekleyenlerin, başta yöre insanları olmak üzere tüm Türkiye'ye zarar vermeklerini vurguladı.
Farklılıklar öne çıkarılarak yapay ayrılıkların yaratılması yerine, ortak değerlerin vurgulanarak, ulusal kimliğimizin ve birliğimizin pekiştirilmesinin Türkiye'yi güçlü kılacağını belirten Cumhurbaşkanı Sezer, ''Türkiye Cumhuriyeti'nin değiştirilemez nitelikleriyle varlığını kabullenemeyenler, terörle ya da sokak gösterileriyle ayrılık yaratmaya çalışanlar, bu amaçlarına hiçbir zaman ulaşamayacaklarını bilmelidirler'' diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Sezer, yaptığı konuşmada, bugüne kadar gösterdiği kararlı ve sağduyulu yaklaşım nedeniyle güvenlik güçlerine teşekkür etti. Sezer, güvenlik güçlerinden hukuk ve demokratik ilkeler çerçevesindeki uygulamalarını, yasadışı davranışlara asla izin vermeden sürdürmelerini beklediklerini de ifade etti.
''TÜRK KİMLİĞİ''
Sezer, yeni yıl konuşmasında yer vermiş olmasına karşın, çok önemli gördüğü için ''Türk kimliği'' üzerinde yeniden durmak istediğini belirterek, Anayasaya göre Türkiye Cumhuriyeti'nin öğelerinin tek Devlet, tek Ülke ve tek Ulus olduğunu hatırlattı.
Bu öğelerin tek dil ve tek Bayrak ülküsüyle tamamlandığını anlatan Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa'nın 3. maddesinde, Türkiye Devleti'nin, Ülkesi ve Ulusu'yla bölünmez bir bütün olduğunun belirtildiğini, 4. maddede, 3. madde kurallarının değiştirilmesinin önerilemeyeceği ve değiştirilemeyeceğinin net biçimde vurgulandığını, 5. maddede ise, Türk Ulusu'nun tümlüğü ve Ülkenin bölünmezliğini korumanın Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayıldığını dile getirdi.
Çağdaş ulusçuluk anlayışının belirgin nitelikleri arasında yer alan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin öğesi olan ''Tek ulus'' olgusunun, aynı zamanda tekil devlet yapısının koruyucusu olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Sezer, şöyle konuştu:
''Tek ulus bilinci oluşturulmadan tekil devlet yapısını korumak olanaksızdır. Çok kültürlü toplumlarda 'Birlik', ulusal devletle sağlanmış ve 'Tek ulus' ilkesi bu birliği pekiştiren en önemli öğe olmuştur. Toplumu oluşturan yurttaşların tek ulus çatısında toplanması, farklılıkların korunarak tekil devlete zarar vermeden birlikte yaşamanın en etkili yoludur.
Türkiye Cumhuriyeti'nin öğesi olan tek ulusun adı, Türk Ulusu'dur. Anayasa'nın Ulus anlayışı Atatürk Ulusçuluğu'na dayanmakta ve Yüce Önder'in 'Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye Halkına Türk Ulusu denir' özlü sözünde tanımını bulmaktadır.
Tanıma göre ulus, ortak çıkarlar, ortak coşkular, ortak bir dil ve ortak duyguların toplamıdır. Bu ulus anlayışı, ırksal ve dinsel öğelere değil, Anayasa'nın başlangıcında belirtildiği gibi, ulusal gurur ve övünmede, ulusal sevinç ve tasada, ulusal varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfette ortaklık ve birlikte yaşama istenci gibi değerlere dayanmaktadır.
Geçmişte yaşanan ortak acılar ve sevinçler, birlikte kazanılan zaferler, ülke ve ulus çıkarını her şeyden üstün tutma, ülkü ve amaç birliği, çağdaşlaşma yolunda verilen savaşım bu değerleri oluşturmaktadır.''
Türk Ulusu'nun bu anlam ve amacının doğal sonucu olarak, Anayasa'da, Türk Devleti'ne yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk sayıldığını ve birleştirici ulusçuluk anlayışının bir kez daha vurgulandığını kaydeden Sezer, ''Türk Devleti'ne yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk sayılması, Türk Ulusu'nu oluşturan öğelerin etnik kimliklerinin yadsınması anlamına gelmemektedir. Tersine tüm yurttaşların 'Türk Ulusu' kimliğinde buluşturulması, yurttaşlar arasında eşitliğin sağlanması, 'Çoğunluk' içinde bulunan kimi etnik grupların 'Azınlık' durumuna düşmemesi amacını taşımaktadır'' dedi.
Anayasa'daki ''Egemenlik kayıtsız koşulsuz Türk Ulusu'nundur'' kuralının da, çoğunluk, azınlık, din, ırk ayrımı yapmadan, Türk Ulusu'nun tüm yurttaşları kapsadığını gösterdiğini belirten Cumhurbaşkanı Sezer, ''Türk Ulusu'nun birliğini ve huzurunu bozmaya yönelik uğraşlar, tekil devleti hedef alan girişimlerdir. Bu girişimlerin sonuçsuz kalmaya mahkum olduğu bilinmelidir'' diye konuştu.
Böylece, temel hak ve özgürlüklerin laik cumhuriyeti zedeleyecek biçimde kötüye kullanılması önlenmiş, gerekirse laik Cumhuriyeti korumak amacıyla sınırlandırılması kabul edilmiştir.''
YÜKSEK MAHKEME'NİN KARARLARI
Anayasa Mahkemesi'nin, laiklik ve türbanla ilgili yukarıda açıklanan kurallara dayalı kesin ve açık yargıları bulunduğunu belirten Cumhurbaşkanı Sezer, ''Yüksek Mahkeme'nin, kararlarıyla belirginleşen yargısına göre, laiklik ilkesi nedeniyle, din kuralları, devlet işlerini düzenleyemez'' dedi.
Sezer, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Din, bireylerin manevi yaşamına ilişkin olan inanç bölümündeki kutsal yerinde, sınırsız bir özgürlük tanınarak anayasal güvenceye alınmıştır. Dinin, bireyin manevi yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilemez; bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar konulabilir; dinin kötüye kullanılması ve sömürülmesi yasaklanabilir. Dinin inanç alanından çıkarılıp ideolojiye dönüştürülmesi onu siyasallaştırır ki, bundan en büyük zararı görecek olan dindir. Çünkü din siyasallaşmakla kutsallığını yitirecektir.
Anayasa Mahkemesi'ne göre, Atatürk devrimlerinin hareket noktasında laiklik ilkesi yatmakta ve devrimlerin temel taşını bu ilke oluşturmaktadır. Laiklikten verilecek en küçük ödün, Atatürk devrimlerini yörüngesinden saptırarak, yok olması sonucunu doğurabilecektir. Anayasa Mahkemesi, türbanla ilgili ilk kararını 1989 yılında vermiş; açılan dava üzerine, yükseköğretim kurumlarında, 'dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılmasını serbest bırakan yasa kuralını', Anayasa'nın 'laiklik', 'ulusal birlik', 'demokratiklik', 'hukuk devleti' ve 'eşitlik' ilkelerine aykırı bularak iptal etmiştir.
Yüksek Mahkeme, türban konusundaki ikinci kararında, Anayasa'nın ve devrim yasalarının, yükseköğretim kurumlarında dinsel nitelikli giysiler giyilmesine olur vermediğini belirterek, başörtüsü konusundaki görüşünü ısrarlı biçimde sürdürmüştür.''
SİYASİ PARTİ KAPATMA KARARLARI
Konuşmasında, Anayasa Mahkemesi'nin siyasal parti kapatma kararlarında da; siyasal partilerin, yükseköğretim kurumları öğrencilerinin başörtüsü kullanmalarını destekleyen davranışları ile siyasal bir simge olan türbanın, eylemli bir durum yaratılarak TBMM'ne taşınması girişiminin laiklik ilkesine aykırı görülerek kapatma nedeni sayıldığını anımsatan Sezer, Danıştay'ın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yaklaşımının da Anayasa Mahkemesi kararlarında beliren görüş doğrultusunda olduğunu kaydetti.
Türbanı bir siyasal görüşün simgesi ve laiklik ilkesinin ihlali olarak kabul eden, kamusal alanda türban yasağını uygun gören ulusal ve ulusal-üstü yüksek mahkeme kararlarının, yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamları, özel ve tüzel kişileri bağladığına işaret eden Sezer, şöyle devam etti:
''Tüm çağdaş parlamenter demokrasilerde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti'nde de güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelerin doğal sonucu olarak yargı erki yasama ve özellikle gerçek gücü elinde bulunduran yürütmeye karşı korunmuş ve bağımsız kılınmıştır.
Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin Türk Ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı; 138. maddesinde, yargıçların görevlerinde bağımsız oldukları, Anayasa, yasa ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri, hiçbir organ, makam, merci ya da kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve yargıçlara emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı; 140. maddesinde de, yargıçların, mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ilkelerine göre görev yapacakları kurala bağlanmıştır. Yargı erki ve hukukun üstünlüğüne bu kadar önem veren Anayasal kurallar karşısında, yargıç ve savcıların mesleğe en küçük zarar getirecek davranışlardan kaçınacakları kuşkusuzdur. Yargı bağımsızlığının edinilip korunmasında, kurallar kadar eğitimin ve sağlam kişilik yapısının da etkisi vardır. 'Bağımsızlık benim karakterimdir' diyen Yüce Atatürk'ün bu ünlü özdeyişi yargıç ve savcıların yol göstericisi olmalıdır. Hakim ve savcılarımızın çok iyi bildikleri gibi, mesleğin gelecek beklentisiyle herhangi bir etki ya da karışmaya açık olarak yürütülmesi, önce kendilerine, sonra herkesin son sığınma limanı yargıya, giderek adalete ve devlete güven duygusuna büyük zarar verecektir.
''ŞEMDİNLİ'DE DİLE GETİRİLEN SAVLAR''
Yasama ve yürütme organlarının da yargının siyasallaştırılmasından özenle kaçınmaları gerekir. Yargının siyasallaştırılması durumunda bundan zarar görecek olan başta yine devlet organlarıdır. Bununla da kalmayacak, tüm devlet kurumları, insani değerler ve bireyler de bu zarardan paylarını alacaklardır. Bunun için yargı organlarının kuruluşu, çalışma ilkeleri, yargıçların seçimi ve özlük hakları gibi konularda yargıyı siyasallaştıracak yöntemlerden uzak durulmalıdır.''
Yargının siyasallaştırılmasının yaratacağı sakıncaların önemli bir başka örneğinin, çok kısa bir süre önce Şemdinli'de yaşandığına işaret eden Cumhurbaşkanı Sezer, ''Şemdinli'de dile getirilen savlar adalet duygusuna büyük zarar vermiş; Türk Ordusu'nu hak etmediği bir tartışmanın konusu yapmıştır'' dedi.
Sezer, şunları söyledi: ''Türk Devleti, ülkesinin dünya coğrafyasının en sorunlu bölgesinde yer alması ve tarihi geçmişi nedeniyle, ordusunun her dönemde güçlü olmasına önem vermiş; orduyu her türlü tartışmanın dışında tutarak yıpranmamasına, oluşan geleneksel yapısına saygılı davranarak iç düzen ve disiplininin bozulmamasına özen göstermiştir. Bu özen, iç ve dış sorunlar, özellikle terörde ve yakın çevre ülkelerindeki gelişmeler gözetilerek, Kurtuluş Savaşı'nı zaferle sonuçlandıran, laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza değin yaşatmak için en büyük güvence oluşturan ordumuz ve değerli mensupları yönünden titizlikle sürdürülmelidir. Esin kaynağını Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ten alan şanlı ordumuzu yıpratma etkinlikleri, akılla ve yurtseverlik duyguları ile bağdaştırılabilecek bir durum değildir. Ordu'nun itibarının korunması devletin asli görevlerindendir.''
(AA)
|