Bölücülük ve irtica
Şemdinli'deki bombalar, ardından Şırnak'ta kurulan pusuda 5 polis memurunun öldürülmesi ve Muş'ta ölü ele geçen 14 militan ve onların cenazelerinde dün meydana gelen olaylar... Merkez Bankası Başkanı'nın atamasıyla yeniden kızışmaya başlayan irtica tartışmaları... Türkiye, 80 yıldır çözemediği iki sorunun pençesinde yeniden kıvranmaya başlıyor. Hem de giderek şiddetlenen biçimde. Geçenlerde gazetelerde "Türkiye'nin Gizli Anayasası" olarak tanımlanan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne ilişkin bilgiler yer aldı. Bu belgeye göre, iç güvenlik açısından başlıca tehdit unsurları bölücülük ve irtica olarak sıralanıyor. Esasen Cumhuriyetin kuruluşundan beri devletin temel tehdit olarak kabul ettiği iki unsur, bildiğimiz gibi irtica ve bölücülük. Dolayısıyla, aradan geçen 80 yılı aşkın süre zarfında tehdit unsuru olarak araya aşırı sol ve kısa bir dönem için aşırı sağ da (O dönemde herhalde bir yanlış anlama sonucu belgeye sokuldu) girdiyse de, pratikte irtica ve bölücülük zirvedeki yerlerini her zaman korudular. Peki, irtica ve bölücülükten somut olarak kastedilen nedir? Bunların ismini koyarak, yani tanımlarını enigma'dan çıkararak açıkça tanımlarsak, bölücülük meselesi kısaca Kürtlerle ilgili bir sorun, irtica meselesi de kısacası İslam'la ilgili bir sorun. Her iki olgu da, Kürt ve İslam, hayatımızda inkar edilemeyecek fiili gerçekler olduğuna göre, bu olguları, bir bölücülük ve bir irtica sorunu haline getiren veya öyle görünmesine yol açan özellikler nedir? Sorunsalın açıklıkla tartışılması zamanı geldi de geçiyor kanaatimce. Geçmişte irtica olarak değerlendirilen bir siyasal eğilimden gelmiş kadrolar bugün ülkede hükümet olduğuna; bölücülük olarak adlandırılan bir siyasal eğilimin ardılları da, ülkenin bir bölümünde, yani bölüneceği kuşkusu taşınan bölümünde, yerel yönetimlerde bulunduğuna göre, sorunun doğru adlandırılmasındaki, anlaşılmasındaki önem, çarpıcı bir açıklıkla ortaya çıkıyor. Elbette, bir tek köşe yazısının ve hatta genel olarak gazete köşe yazılarının fonksiyon ve çapını çok aşacak kapsam ve nitelikte, karmaşık bir sorundan bahsettiğimi biliyorum. Bununla birlikte birkaç gün sürecek yazılarımla bu konudaki görüşlerimi açıklamaya çalışacağım. Çünkü inanıyorum ki, özellikle Kürt sorununun kaynak olduğu çatışmalarda kaybettiğimiz insanlarımızın, yok olan hayatların sayısı ve yıllara yaygınlığı, gerekse de ülkemizin ekonomik, siyasal ve sosyal tüm alanlarında oynadığı bazen yıkıcı, bazen engelleyici, bazen dönüştürücü etkileri nedeniyle, bu sorun ülkemizin çağdaş bir demokrasiye sahip olmasının önündeki en büyük engel. Bu nedenle Türkiye'nin acilen çözmesi gereken bir sorundan bahsediyoruz. Bu nitelikteki bir soruna ilişkin olarak söyleyeceği bir sözü, takınacağı bir tavrı olmayan bir kişinin toplumsal ve siyasal konularda topluma söz söyleme mevkiinde bulunma hakkı yoktur.
|