Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Adnan Dalgakıran,"Teknoloji üretmezsek bağımlı kalırız. Biz de herkesin yaptığı gibi önce çalıp, sonra kendi teknolojimizi üreteceğiz. Başka yolu yok" diyor.
Adnan Dalgakıran, İstanbul Sanayi Odası'nın sanırım en renkli, en sivri, en tartışmalı meclis üyelerinden bir tanesi olma yolunda hızla ilerliyor. Aslen kimya mühendisi. Ancak makine sektöründe faaliyet gösteriyor, 'önce çaldım, sonra kendi teknolojimi geliştirdim' dediği şirketinde ürettiği kompresörleri ABD'den Kanada'ya, İngiltere'den Rusya'ya kadar dünyanın dört bir yanına ihraç ediyor. 41 yıl önce Perşembe Pazarı'nda küçük bir atölyede kurulan aile şirketi, bugün Samandıra'da 15 bin metrekarelik alanıyla Avrupa'nın sayılı fabrikalarından birine dönüşmüş durumda. Aynı zamanda Makine İhracatçıları Birliği Başkanı da olan Dalgakıran geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan'la görüşen Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin Ankara'ya giden ekibi arasındaydı. Başbakan'ın da dillendirmeye başladığı 'Güçlü Sanayiye Geçiş Programı'nın' da en hararetli savunucularından olan Dalgakıran'ın başta İSO olmak üzere Türk sanayisi ve sanayicileri üzerine eleştirileri sanırım çok konuşulacak...
Geçen hafta Başbakan'a, 'Türkiye geleceğini hangisektörlerde görüyor? Stratejik plan yapılsın' dediniz ve cari açığı kapatmanın yolunun makine sektöründen geçeceğini söylediniz. Biraz açar mısınız?
Rakamlar ortada. AB ülkeleri yaklaşık 500 milyar dolarlık makine ihraç edip, 600 milyarlık da ithal ediyor. Çevreye baktığınız zaman bu bölgede yaklaşık 600 milyar dolarlık makine ticareti var. Dünyanın makine ticareti 1.2 trilyon dolara ulaştı. Türkiye 5.2 milyar dolarlık makine ihracatı ile dünya makine ticaretinden sadece yüzde 0,43 pay alıyor. Başbakan diyor ya 'Benim petrol kuyularım yok' İyi ki yok aslında. Çünkü petrol kuyularımız olsa Araplar gibi olur, tembelleşiriz. Oysa burada bir sektör var. 16,5 milyar dolarlık ithalat yaptık bu sektörde. Yani cari açığın 11,5 milyar doları bizim sektörden geliyor ve Türkiye bunu 5 yıl içinde ciddi bir strateji ile tersine çevirebilir. Bakın AB ülkeleri 600 milyar dolarlık makine için şimdi sürekli bizim üzerimizden uçup Çin'e gidiyor. Oysa Türkiye'de bunun için elverişli bir ortam var.
Mecliste konuşmanızı dinlerken, sizin biraz da KOBİ'lerinyani küçük ve orta ölçekli şirketlerin sesi olduğunuzu düşündüm. Öyle mi gerçekten?
Benim savunduğum Türkiye'nin teknoloji üreten bir ülke haline gelmesi. KOBİ de değilim aslında. Teknoloji üretmeye çalışan ve ürettiği teknolojiyi dünyaya satmaya uğraşan bir sanayiciyim. Rusya'da makine satmak için şirket kurduğumda, işe aldığım Ruslar, 'Tepkiyle karşılaşıyoruz. Türkler de makine yapar mıymış. Deniz, kum, güneş bir de lokumları var diyorlar' demişti. Bunu Ukrayna'da da yaşadım. Oysa potansiyelimiz yüksek. Bunun ortaya çıkarılamaması uykularımı kaçırıyor. Onun için bazen agresif olabiliyorum.
Yeni bir tip sanayicinin doğduğunu söylüyorsunuz, bu sanayicinin özellikleri ne peki?
Öncelikle güçlü sanayisi olmayan bir ülkenin kalkınamayacağını ve hep bağımlı kalacağını düşünüyorum. Kendi menfaatlerini bilen ama bunu ülkenin menfaatleriyle örtüştürebilen ve içinde gerçekten de entellektüelliğin olduğu yeni bir işadamı türünün doğması için karınca karınca bir çıkış yapıyorum şu anda.
Siz de kendinizi bu yeni tip sanayiciler arasına koyuyorsunuz, öyle mi?
1980'den sonra yeni bir sanayici doğdu. Biz de o gruba giriyoruz. Devletten tek kuruş destek almayan gelişmiş sanayici sınıfıyız. Bakın bir ülkede demokrasi olacaksa, devletle göbek bağı olmayan sermaye sınıfının oluşması şart. Çünkü devletle bağınız varsa, konuşacaklarınız devletin size izin verdikleriyle sınırlıdır.
Siz teknoloji ürettiğinizi söylediğinize göre, araştırma geliştirmeye ne kadar para harcıyorsunuz?
Biz teknolojiyi çalıyoruz. Açık konuşan biriyim. Ciromuzun yaklaşık yüzde 2'sini araştırmaya harcıyoruz. Ama üst teknolojileri çalarak üretmeye çalışıyoruz. Bir kısım ürünleri de geliştiriyoruz. Şu gerçeği kabul edelim. Türkiye'nin ilk geçireceği aşama çalmaktan geçeçek. Japonya, Çin, Kore yani bütün dünya buradan geçti. Bu legal bir şey. Geriden gelmenin de avantajı var. Onlar önden gidiyor. Teknoloji geliştirmek için para harcıyor. Bizse onların 30 senede aldığı süreci beş yılda alıyoruz. Bir seviyeye gelince de biz kendi hikayemizi yazmaya başladık. Avrupa'da pazarlama şirketleri kurduk. Almanya'da Hertz markasıyla satış yapıyorum. Dünyaya Alman malı diye yüzde 20 de pahalıya satıyorum.