| |
Şemdinli'de bombaları kim atmıştı?
Bazen Türkiye'de yabancı bir muhabir olsaydım "ne eylerdim?" diye aklımdan geçiririm... Geçen hafta ise, "iyi ki Türkiye'de yabancı muhabir değilim" diye düşündüm... Şayet yabancı muhabir olsaydım, olup biteni örneğin İngiliz kamuoyuna nasıl anlatacaktım? Şemdinli olaylarından sonra şarap yalamış fare gibi kostaklanan ama sonra üç adım geri atıveren iktidar, bir yıldır beklemekte olan Milli Siyaset Belgesi'ni kabul etti. Bu, bir gazetenin manşetine "gizli anayasa kabul edildi" diye yansıdı... Demokratik olduğunu söyleyen bir ülkenin "gizli anayasası" olur mu? Bizde ise kimse garipsemiyor... Türkiye'deki yabancı muhabirler "gizli anayasa kabul edildi" cümlesini kendi kamuoyuna tercüme etmeye kalksa, okuyan ya tercüme yanlış yapıldı sanır ya da muhabir hastalandı... Hele okuyan İngiliz ise kafası daha da karışır, çünkü İngiltere'de yazılı bir anayasa da yok.
Ya Genelkurmay'ın artık alıştığımız ve kanıksadığımız tavrı ile yayınladığı bildiriye ne demeli? Bizler alıştık ve kanıksadık ama yabancı muhabirler yandı... Şimdi düşünün, "Genelkurmay muhtıra gibi bir bildiri yayınladı" diye yabancı kamuoyuna anlatacaksınız... Herhangi bir çağdaş ülkede "Genelkurmay'ın bildiri yayınlaması, üstelik bunun muhtıra kıvamında" olması anlatılabilecek bir durum değil. Diyelim ki, okuyan Latin Amerika'ya ya da azgelişmiş üçüncü dünya ülkelerine alışkın... Bunu anlayabildi... "Kime karşı bu muhtıra" diyecek. Cevap, durumu daha da anlamsızlaştıracaktır. "Savcıya karşı." Savcıya karşı muhtıra yayınlayan bir ordu... Vaktiyle, burada gazetecilik yapan bir Amerikalı işlerin içinden çıkamamış, sonunda "Her yerde devletin ordusu var, Türkiye'de ise ordunun devleti" diyerek durumu kökten halletmeye çabalamıştı...
Demokratik bir hukuk devletinde, bizdeki gibi askeri Danıştay, Askeri Yargıtay, kısacası mevcut doğal hukuka paralel bir askeri hukuk örgütlenmesi bulunmadığı için, dava sürecini kesmek, iddianameyi "maksatlı suçlamalar" diye suçlamak, savcı hakkında suç duyurusu yapmak, hükümeti göreve çağırmak da ne görülmüş, ne duyulmuş şeyler olduğundan, yazan muhabir zorlanırken, okuyan yabancı okur da iki kez zorlanacaktı... "Çift başlı yargı" gibi bir skandal yetmezmiş gibi bir de tüm siviller her türlü "maksatlı ve haksız" suçlamalar karşısında yargı önüne paşa paşa çıkarken, paşaların çıkmaması ve "suçlayacaksa asker askeri suçlar, bize sivil karışamaz" mesajını vermesi, gelişmiş dünya için tercümesi zor ki zor bir konu olacaktı.
Ya sonrası... Sonrası daha da matrak. AB sürecinde hareket ettiğini söyleyen bir iktidar var... Üstelik tek parti iktidarı ve demokratik adımları atmak için her türlü sayısal çoğunluğa sahip. İktidar partisi, AB sürecinde gösterdiği üstün performansı şimdilerde parti içi itişkakışlarda harcadığı için, çift başlı yargıyı, Şemdinli olaylarının üzerine gitmeyi tümden unutmuş durumda... Daha derinlemesine araştıracağına, tutup Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı'nı görevden alıyor... Hiç şüphem yok, yakında savcıyı da görevden alırlar... Acaba diyorum "fasa, fiso" lafı "politik genlerden" geçer mi?
Muhabir, "askerler bastırdı, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı'nı hükümet görevden aldı... Çünkü İstihbarat Daire Başkanı Şemdinli olaylarını 'hırsız içerdeyken, kapının kilitli olup olmamasının anlamı yoktur' diye yorumlamıştı..." diye yazar. Yabancı okur, bu haberi kaçınılmaz bir biçimde "demokratik bir hukuk devletinde deli saçması işler" oluyor diye yorumlayacaktır... Ama o okura bir not yazmak gerek... "Güpegündüz Şemdinli'de bir kitapçıya bomba atmaktan yargılananlar, iki astsubay ve bir itirafçı..." Üstelik keşfe gelen savcıyı da taramaktan sanık da bir başka astsubay... Bunu söylemek zorundasınız çünkü olup biteni izleyen yabancı okur, bombaları savcı ve istihbarat daire başkanı atmış sanabilir...
|