|
|
|
|
|
Şili'de bağbozumu zamanı
|
|
Soğuk Humbold akıntısının etkisiyle serin bir iklimi olan Şili'de siyah üzümler toplanırken biz de şarap tattık
Şili'de bağbozumu zamanı
Tam 13 saattir havadayız. Madrid'den bindiğimiz uçak dağlarla çevrili bir çanağın içinde uzanan Santiago kentine artık iyice yaklaştı. Eskiden gemiciler dönüşü yıllar sürecek, belki de hiçbir zaman dönülemeyecek bu yolculuğa aileleriyle helallaşıp öyle çıkarlardı. Dile kolay, ekvator geçilip koca Atlantik Okyanusu aşılacak, Güney Amerika kıtasının ta en ucuna, neredeyse Antarktika kıtasına kadar inilecek, Horn burnunu döndükten sonra da kuzeye doğru ilerlenerek Santiago'ya yakın bir yerlerden karaya çıkacaklardı. Bense on günden kısa bir zaman dilimine yalnızca Pasifik Okyanusu boyunca uzanan Şili'yi değil, geçit vermez And Dağları'nın öte yakasındaki komşusu Arjantin'i de sığdıran bir gezinin ilk etabına uzun süren bir gecenin sabahında ulaşmak üzereydim. Ve nihayet, 11 bin metre yükseklikte, 8 saatlik bir uyku çekip, olabildiğince dinlenmiş halde, yazın sonlarına yaklaşan Güney yarıkürenin bu ilginç ülkesine ayak basıyordum. Türkiye'nin önde gelen şarap ithalatçılarından ADCO'nun davetlisi olarak bu iki ülkede bağbozumunu doya doya yaşamak üzereydim. İstanbul'dan soğuk ve yağmurlu bir havada ayrılmıştım. Burası ise yazın en güzel günlerini yaşıyordu. Ne çok sıcak, ne de insanı üşütecek kadar serin. Tıpkı İstanbul'un ağustos sonları gibi. Tek fark, havanın nemli olmaması. Doğanın yeni yeni uyanmaya hazırlandığı bir ülkeden kalkıp, güller ve diğer rengarenk çiçeklerin coşkuyla açtığı bir ortama gelmek gerçekten insanı yadırgatıyor. Şili'ye ayak basan herkes gibi bizim küçük grubumuz da sıkı bir gümrük kontrolünden geçirildi. Sıkı önlemlerin nedeni 19. yüzyılda bütün dünya bağlarını yok eden filoksera zararlısının hiç uğramadığı, deli dana gibi hayvan hastalıklarının görülmediği bir ülkeye tarım ürünleriyle gelebilecek hastalıkların önüne geçmek. Ev sahiplerimiz, ülkenin en büyük şarap üreticisi Concha Y Toro'nun yetkilileri, kendimize gelmemiz için kısa bir süre tanıdıktan sonra bizi, kentin şu sıralar en gözde restoranı Puerto Fuy'a götürdüler. Bir villanın sımsıcak verandasında, çiçekler arasında birbirinden orijinal ve lezzetli deniz ürünlerinden hazırlanmış spesiyaliteler, son derece sıradan uçak yemeklerinin kötü anılarını bir anda silip attı. Ertesi gün ilk durağımız, Güney Amerika'nın belki de en prestijli, en pahalı şarabı Almaviva'nın bağları ve tesisleri oldu. Bugün artık kentin sınırları içinde kalmış bu son derece bakımlı bağın hemen yanı başında, Fransa'nın en prestijli şarap üreticisi Baron Philippe de Rothschild ile Concha Y Toro'nun ortak projesi A l - maviva'nın işlendiği tesisler yer alıyor. Binanın mimarisi de şarabın kendisi kadar hoş ve kaliteli. Almaviva klasik Bordo tarzı bir şarap. Harmanında ağırlıklı üzüm, Cabernet Sauvignon. Soğuk Humbold akıntısının etkisiyle nispeten serin bir iklimi olan Şili'de, biz gittiğimizde siyah üzümlerin toplanmasına yeni yeni başlanıyordu. Tesislerde kampanya için hazırlıklar tamamlanmak üzereydi.
SIRRI KALİTESİNDE Şili'deki ikinci günümüz Concha Y Toro'nun kendi tesislerinde firmanın tüm kalite gruplarından seçilmiş 15 şarabını tadarak başladı. Bu tadımda, ünü her geçen gün artan Şili şaraplarının bu başarısındaki sırrın fiyat- kalite dengesini çok iyi tutturması olduğu açıkça görülüyordu. En ucuz ürünlerde bile ciddi bir kalite standardı yakalanmıştı. Tadım ardından gezdiğimiz Concha Y Toro'nun tesislerinde o sırada beyaz üzümler işleniyordu. Kitle şaraplarının yapıldığı yerin hemen yanında, firmanın en kaliteli ürünü, Cabernet üzümünden yapılan Don Melchor için ayrı bir tesis oluşturulmuştu. Şaraba adını veren Don Melchor, 19. yüzyılda firmanın kurucusu. Servetini madencilikten yapmış. Şarapçılık ise hobisiymiş. Bu hobisi bugün onun adını yaşatıyor. Don Melchor'un kentin dışındaki malikanesi cennet gibi bir parkın ortasında yer alıyor. Bugün burada firma konuklarını ağırlıyor. Nitekim biz de bu malikanenin nefis bir yapay göle bakan verandasında güneşli, sımsıcak bir havada Belçikalı bir bayan şefin yaptığı nefis yemeklerle ağırlandık. Santiago'nun belki de en çok ziyaret edilen turistik yerlerinden biri, bu malikanenin egzotik bitkilerle bezenmiş parkı, içinde yer alan şarap mahzenleri ve alışveriş mağazası. Mağazadan ziyaretçilerin yılda 1 milyon doların üzerinde alışveriş yaptıkları söyleniyor. Eskiden gemicilerin yelkenli tekneleriyle rüzgarları ve mevsimleri kollayarak aylarca yolculuk yaparak ulaştıkları, dünyanın öbür ucuyla ilgili izlenimlerimi tek bir yazıya sığdırmam mümkün olmadı. Bu bağbozumu gezisinin ikinci durağı, Arjantin'le ilgili gözlemlerime gelecek hafta devam etmek istiyorum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|