 |  |
  |
|
Bilinçli seçmen için siyaset bir kavga alanı değildir
Eğer aktif siyasette değilseniz, yani iktidar olmaya dönük büyük veya küçük bir beklentiniz yoksa, siyaseti günlük hayatınıza bir kavga konusu olarak taşımanız akıl dışıdır. Siyasete yukarıdan bakmanız ve uzlaşmaları aramanız, hem aklın, hem de toplumsal çıkarların gereğidir. Çünkü demokrasilerde seçmenin aklı ve bilinci, yöneticilerin akıl ve bilinçleri kadar ağırlıklı olmasa da değerlidir. Öncelikle şu gözlemimi seslendirmeliyim. Türk seçmeni 2002 seçimlerinde AK Parti'yi tek başına iktidar yapmakla, müthiş bir bilinç sergilemiştir. Bu seçim AK Parti'nin çok mükemmel olması, kadrolarının seçkin elemanlarla dolu bulunması, bu partinin çok farklı bir vizyona sahip bulunması anlamına gelmiyor. Ama bu seçim sonucu AK Parti'nin iktidara gelmesi ile, eski "Milli Görüş" kadrolarının büyük bölümü dünyalı olmuştur. Çağdaşlık ve uygarlık yolundaki Avrupa Birliği üyelik çabasını, AK Partili kadrolar da taşımaya başlamıştır. Bir başka deyişle "Siyasal İslam" bu süreçte "Muhafazakar demokrat" kimliğine girmiştir. "Değiştim" demek bu kesim insanları için bir erdem ve akıl kanıtı haline gelmiştir. AK Parti kadrolarının ve tabanın şu anda eski yapıları ile muhalefette olduklarını düşünün. Özellikle ABD'nin Irak'taki varlığı ve Türkiye'nin AB'ye uyum çabaları konusunda, herhalde her cuma namazı ertesinde meydanlar protestocu yüz binlerin gösterilerine tanık olurdu. Peygamberimizin karikatürlerini protesto gösterilerinin Pakistan'daki benzerlerinden herhalde pek farkı olmazdı. Eğer bir başka partinin kadrosunda iseniz ve siz de devletin partizanlaşmasından kendiniz açısından beklenti içindeyseniz, AK Parti'lilerin kendi yandaşlarına iş yaratmaları elbet sizi öfkelendirmektedir. Ama böyle bir çemberin içinde değilseniz, bilinçli seçmenler olarak "Zaten hepsi aynı" şeklindeki bir değerlendirme ile durumu daha sakin yorumlayabilirsiniz. Benim aktif siyasette bulunmayan akıllı ve bilinçli sade seçmenden beklediğim yaklaşımı, devletteki idari her çeşit görev sahibi kişiler ve kesimlerden de beklememiz gerektiğine inanıyorum. Bürokrasinin bir "Siyasal sınıf" olduğu ve "Derin devlet "in "Asıl iktidar" ı oluşturduğu izlenimini veren her davranış, ülkede hem demokrasiyi, hem de istikrarı çok sarsmaktadır. "Hukukun üstünlüğü" ilkesinin her kesim için geçerli olmadığını, "Dokunulmazlık" ların seçilmişlerden çok atanmışlar için kanunlara karşı bir zırh oluşturduğunu düşündüren her durum, ülkedeki adalet duygularını zedelemektedir. AK Parti her seçilmiş iktidar gibi er ya da geç bir seçimle iktidardan gidecektir. Ama bazı kesimler bu seçimi beklemeden kendilerini bu iktidarı etkisizleştirmek gibi bir misyonun sahibi sanırlar ve buna uygun engellemeleri sergilerlerse, AK Parti'nin tabanı kilitlenecek ve bu iktidar seçmen katında güçlenecektir. Seçmenin TBMM'ye yansıttığı siyasi istikrarı, parlamento dışı bir istikrarsızlık haline dönüştürmek, her atamayı, her kararı engelleyerek AK Parti'yi "İktidardaki muhalefet" görünümüne sokmak, siyasi akılla bağdaşır bir davranış değildir. Yaşadığımız deneyler, bana bunları düşündürdü.
|