Esas ödül
Müsaadenizle... Pek adetim olmadığı üzre... "Ben"cil yahut "ben"ci olmasa da... "Bencileyin" bir şeyler paylaşmak istiyorum. Muhasebe de diyebilirsiniz. "Ana fikrinin" aslında "ben" değil, "bize dair" olduğunu umarım kabul edersiniz.
Bu meslek, camia ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile jürileri beni bir gazeteci için en üst seviyede onurlandırdı. İki yıldır üst üste, "TGC Köşe Yazısı Ödülü" Dipsiz Kuyu'da çıkmış iki yazıya verildi. Elbette onların "Türkiye'nin en iyi yazısı" olduğunu filan göstermez; başkalarının yazdığı çok daha iyi yazılar da var, biliyorum; okudum. Belki benim yazdığım en iyi yazılar bile olmayabilir. Ama ikisinin de kalpten "iyilik" çabası vardı. Ve tek yazılık, gelip geçici bir "tat" değildiler.
Geçen yıl, soldan sağa, üç ayrı gazetecilik ve fikir örgütü birden ödüllendirirken... "Ödül", içindeki harflerin yer değiştirip "Öldü" olduğu bir vakaya dairdi. "Öldü"... 13 kurşunla delik deşik 12 yaşında çocuktu. Ülkenin yakasına yapışmış uğursuzlukların içinde yitmiş bir Uğur'du. Yaşasaydı, haberimiz olmazdı ama hayata, ülkeye ve bana daha büyük "ödül" olurdu. Ödül bir yazıya verilse de, çok sayıda ısrarlı yazıydı sebebi. Aday bile olmamıştım. Bu yıl ilk kez kendim aday oldum. Aynı konuda çok sayıda yazıyla birlikte jüriye bir paket ilettim. Pakette, bana emanet isimlerini ve telefonlarını gizlesem de, yüzlerce elektronik posta ile telefon mesajı vardı. Yani "yazı" ve "okurlarının aktif katılımı" ile, hep birlikte aday olmuştuk. Asıl derdim, farklı kuruluşlardan jüriye gelen meslektaşlar ile Cemiyet'te bu meselenin görülebilmesi, bu "konu"nun ödül alabilmesiydi. (Maalesef kimin değilse de hangi konunun ödül aldığı hep güme gidiyor! Oysa son ödül, o yazıları oluşturan binlerce "az-subay"ındır aynı zamanda.) "Kızıltepeli Kürt çocuk" için onca yazı yazmıştık ya, "Güvenlik güçlerinin insan hakları yok mu" sitemini hak etmiştik! Bu kez "aday" yazılar, inat ve ısrarla, ordunun daimi mensuplarının alt kademesini oluşturan astsubay ve emeklileri ile uzman erbaşların, 'insan, aile, baba, geçim, onur, haysiyet, gurur, güvence, insan yerine konma, aşağılanmama, iki dudak arasında hapsedilmeme, makul sürede istifa edebilme" hakları ile ilgiliydi. Konu nihayet Meclis gündemine de geldi... Ve CHP, AKP, Genelkurmay açısından ilginç gösterge olmakta. (Daha sonra aktaracağım.) Çeşitli iktidar biçimlerinin, hiyerarşilerin "alttakiler"i ne hale koyduğunu da aktarabilmek istemiştim; insanların "saygı"ya açlığını da. Gazetecilik hayatımın en önemli deneyimlerinden birini bu şekilde yaşadım. Müthiş bir katılım ve etkileşim ile anormal bir okur-yazar bağlılığı. "Şemdinli" yazılarıma karşı önceki gün "askeri sevmeyen vatan haini" diye mesaj atan 18 yaşındaki ülkücü genç böyle düşünmemişti tabii. Tahmin etmediği biçimde ben arayıp konuşunca kafası karıştı zaten! Şöyle ödüllerim de oldu: "Kızıltepe yazıları yüzünden sizden nefret etmiştik. Ama şimdi, bizim için yazdıklarınızdan sonra allak bullak olduk. Belki kendi bakış açımızı da sorgulamalıyız" diyen, benzer şeyleri söyleyen çok sayıda "asker" okur. "Askere çok tepkili" iken onların büyük çoğunluğunu da, birer insan, mağdur, geçim derdindeki baba gibi görebildiğini söyleyenler. "Biz artık er dövmemeye kararlıyız" diye mesaj yollayan çok sayıda astsubay. Tabii ki, bu tür hassasiyetlere, kalpten iletişimlere, dar kalıpları, şablonları aşanlara alerji duyan da vardır. Şu "kıssadan hisse" ödülü onlarla paylaşabilirim: Bu ülke insanlarının birbirlerine insanca anlatılmasına, aktarılmasına, birbirlerini o zaviyeden görüp tanımaya çalışmasına çok ihtiyaç var. Gazetecilik ve yazı, söz, çizgi... Dürüstçe, vicdanı elden bırakmadan ve emir-komuta takmadan bunu yapabildikçe, hepimiz için "Esas büyük ödül" olacak!
|