Uzlaşı kültürü
Çanakkale Deniz Zaferi'nin 91'inci yıl dönümü dolayısıyla dün yayımlanan mesajların ve konuşmaların ortak teması aynıydı: "Birliğimizi, beraberliğimizi uzlaşı içinde koruyalım..." "Çanakkale'de yakalanan ruhu devam ettirelim..." Hem Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yayınladığı mesajda, hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Çanakkale'deki konuşmasında bu iki noktanın altını çizdi. Hatta Erdoğan, -her ne kadar dış politika için söylenmiş olsa da- bir adım daha atarak şunları söyledi: "Bizler çatışmanın değil, diyaloğun, uzlaşmanın arayışı içindeyiz..." Mesajlar böyle iken, devletin zirvesi "uzlaşı ve bütünlüğü" kendi içinde sağlayabiliyor mu? Soruya vereceğimiz yanıt; hayır... Hafta içinde başlayan ve devam eden Merkez Bankası Başkanlığı'na yapılacak atama da buna en iyi örnek. Devletin zirvesinin, bu konuda bir uzlaşı aramadığı açıkça görülüyor. Cumhurbaşkanı ile hükümetin, Merkez Başkanlığı'na getirilecek kişi üzerinde önceden "istişarede" bulunma gereği duymadığı da ortada. Çünkü, Devlet Bakanı Ali Babacan'ın Çankaya Köşkü'ne götürdüğü Merkez Bankası Başkanlığı ve yardımcılıklarına yapılacak atamayı Cumhurbaşkanı, "isimleri inceleyeceğini" belirterek onaylamadı.
Valiler ve büyükelçiler Oysa, bu makamlara gelecek kişiler üzerinde karşılıklı "istişarede bulunma" ve uzlaşı teamülü "devlet geleneğinin" bir parçası. Örnek mi; valiler ve büyükelçilerin atamasına ilişkin kararnameler... Hem İçişleri, hem de Dışişleri bakanlarının kaç kez Çankaya Köşkü'ne çıkıp "ortak isimler üzerinde anlaşmak için" müzakere yaptıkları sır değil... Şimdi, "Merkez Bankası Başkanlığı için böyle bir uzlaşı aramaya gerek yoktu" diyenler çıkabilir. Ancak unutulmamalı ki, Merkez Bankası Başkanı'nın bir açıklaması, bugün birçok valinin, hatta büyükelçinin sözünden çok daha etkindir. Ayrıca, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de söylediği gibi, "Çankaya da noter makamı değildir..."
Başkan'a da sıkıntı Hükümet, Başkanlık ve yardımcılıklarına yapacağı atamada, "Cumhurbaşkanı onaylamaz ise vekaletle yürütürüz" düşüncesiyle de hareket etmiş olabilir. AK Parti içinden yansıyan bu düşünce, hükümette de var ise bunda en büyük zararı, bugün vekaleten Merkez Bankası Başkanlığı'na getirilen Erdem Başçı görecektir. Çünkü, Merkez Bankası her ne kadar Banka Meclisi aracılığıyla yönetiliyor olsa da yetki tamamen Başkan'a bırakılmıştır. Buna neden, iç ve dış piyasalardaki gelişmelere göre Merkez Bankası Başkanı'nın anlık karar alabilmesini kolaylaştırmaktır. Başkan da kendisine verilen bu yetkiyi, önündeki "beş yıllık görev süresi garantisini" görerek kullanır. Beş yıllık görev garantisi, Başkan'ın aldığı kararın devamını getirmesinin de güvencesidir. Gerektiğinde hükümetin ekonomi politikasıyla ters düşen kararların altına imza koyma cesaretini de bu güvenceyle sergiler. Görevden ne zaman alınacağı belli olmayan bir Vekil Başkan için bu ne kadar geçerli olabilir? Brezilya'daki küçük bir hareketliliğin, Türkiye'yi etkilediği ve anında karar mekanizmasının çalıştırılması gerektiği bir dönemde, Vekil Başkan, her defasında Banka Meclisi'ni toplayarak karar alma yoluna gidebilir mi? Özetle, bugün bu noktaya, "uzlaşı" kültürünün es geçilmesi sonucu varıldı. Ekonominin bugünkü duruma gelmesine katkısı büyük olan Merkez Bankası'nın, aynı işlevini sürdürmesi de biran önce uzlaşı sağlanmasıyla olasıdır. Bunda en büyük görev de Devlet Bakanı Ali Babacan'a düşmektedir.
|