Arka kapak
(Hazan Mevsimi'nden; ortak şarkılar anısına...)
Ayhan'ı tanımazsınız. Arkadaşımdı. Onu en son 1972 Aralık ayı sonlarında, sürgün diyarımız İsveç'te görmüştüm. Çok uzaklarda bırakıp geldiğimiz ülkemizde esen hoyrat rüzgarların, kuzey iklimine savurduğu bir avuç göçmen kuştuk. O gece, Ayhan; Stockholm'de oturduğumuz ahşap evi zorlukla ısıtan kuzinenin üstünde kaynayan çaydanlıktan, son çayları fincanlara doldurdu. O gece, veda gecemizdi. Göçmen kuşlar ayrılıyordu. Biz; birkaç arkadaş başka ülkelere, rüzgarın bizi savuracağı başka diyarlara uçmaya hazırlanıyorduk. Hayatın bundan sonra bize neler hazırladığı konusunda en ufak bir fikrimiz yoktu. Rüzgara teslimdik bildik bileli. Kalanlarla kucaklaşıp vedalaştık. Ayhan'ın elinden hiç düşürmediği tahta ağızlıktaki sigarasından savurduğu dumanlar, Stockholm ayazında dağılıp kayboluyordu. - Yine görüşürüz... - Kim bilir nerde, ne zaman? Hayatın sonsuz gibi görünen dehlizlerinde bilinmeyen menzillere yolculukların tuhaf heyecanını duyuyorduk hepimiz. Henüz yirmili yaşların başlarındaydık. Korku ve kederle işimiz yoktu. Ayrıldık. Külüstür arabamız homurtularla yola koyuldu. Tahta ağızlığın ucundaki sigaranın ateşindeki kızıllığı gördüm karanlıkta en son... Bir de, belli belirsiz el salladığını dikiz aynasında. Elveda İsveç! Elveda kuzey ayazındaki sıcak dostlukların ülkesi! Elveda arkadaşlar! Elveda Ayhan!
Gittiğimiz ülkelerden telefonlarla haberleşiyorduk. O arada Ayhan'ın bir İsveç şilebinde işe girdiğini, "ikinci çarkçılık" yaptığını, haftalarca denizde kaldığını da öğrendik. Ayrılışımızın üzerinden bir yıl kadar sonraydı. Stockholm'den arayan arkadaşımızın sesi vurgun yemiş gibiydi: "- Ayhan intihar etmiş!" Ayhan intihar mı etmiş? Bu sözcükler bu kadar kolay söylenebilir miydi? "Nasıl olmuş?" Verdiği yanıtın ne kadarını dinledim, bilmiyorum. Bir sigara yaktım. Aklımda hep o gece. Karın dingin beyazlığındaki veda saatleri: "- Yine görüşürüz..." "- Kim bilir, nerde, ne zaman?" Şilebin İsveçli mürettebatının tuttuğu zabıtta, Ayhan'ın ruhsal bunalım geçirdiği, sık sık güverteye çıkıp kendi kendine konuştuğu, içine kapandığı anlatılıyordu. Bir gece yine güverteye çıkmıştı. Ve... Cesedi tüm aramalara rağmen bulunamamıştı. Kuzey Denizi, Kuzey Denizi; denizlere batasın Kuzey Denizi...
Beş yıl sonra, İzmir'de bir ev... Ayhan'ın ağabeyi, aklına takılan bir İngilizce sözcüğün karşılığını bulmak için, kitaplıktaki Redhouse sözlüğüne uzandı. Sözlük Ayhan'ındı. Gemideki özel eşyasıyla birlikte, İsveç'teki konsolosluktan postalanmıştı. Sözlüğü karıştırırken arka kapak açıldı. Arka kapağın iç tarafına el yazısıyla yazılmış birkaç cümle... Yazı kardeşinin; Ayhan'ın el yazısıydı. Donakaldı: "- Gemide karanlık işler dönüyor. Karşı çıktığım için beni tehdit ediyorlar. Bu yazı, nerede, ne zaman, kimin eline geçerse, bilsin ki başıma geleceklerin sorumlusu mürettebattır."
Yaşanmış bir hayat hikayesini okudunuz. 22 yaşındaki bir arkadaşımın, Kuzey Denizi'nin soğuk karanlığında yitip gitmesinin ardında bir cinayetin olduğunu yıllar sonra bir sözlüğün arka kapağından öğrenince... Hayatım boyunca hiçbir intihara inanmadım. Her intihar bir cinayetti aslında. Her cinayet de bir intihar. Bize gerçek diye sunulan hiçbir hikayeye inanmamayı şiar edindim. Hep arka kapağa el yazısıyla yazılmış asıl gerçeği aradım. Başkentin siyaset koridorlarında, şeriatlaiklik tartışmalarında, Güneydoğu dağlarında, darbelere uzanan kaldırım taşlarında, iktisadi sistemin nasıl çöktüğünü anlatan yazıların satırbaşlarında, aşk adına dökülen tüm gözyaşlarında... Hayatın anlamını çözmek için; hayatı açıklayan sözlüklere her uzandığınızda, bir de arka kapağa bakın: Belki de her şey orada yazılıdır!
|