"Sıdıka Hanım'ın türbanı"
Merkez Bankası Başkan Vekili Erdem Başçı' nın başkanlığa atanmasına ilişkin kararname, onay için Çankaya Köşkü'ne gönderildi. Milliyet'ten sevgili Güngör Uras'ın yazısından anladığıma göre, "Erdem Başçı 1966'da doğmuş, ODTÜ'de elektrik ve elektronik okumuş, Bilkent Üniversitesi MBA Programı'nı tamamlamış, ABD'de John Hopkins Üniversitesi'nde ekonomi eğitimi görmüş, sonra Bilkent Üniversitesi'nde doktora yapmış. Sonra da Bilkent Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmış, çok sayıda yayını var, çalışmaları yurtdışında iyi yayın organlarında yayınlanmış." Ne var ki, bazı çevrelerin görüşüne göre, Erdem Başçı'nın bu nitelikleri değil, eşinin başının örtülü olması, onun Merkez Bankası Başkanlığı'na getirilmesi veya getirilmemesi açısından önemli bir kriter olarak değerlendirilmeli. Bayan Başçı ise, SABAH'tan Okan Müderrisoğlu' nun haberine göre, gene "Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü'nden Ekonometri alanında yüksek lisans ve doktora dereceleri almış, bir süre Başkent Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmış, daha sonra İngiltere'deki York Üniversitesi'nde misafir öğretim görevlisi olarak bulunmuş." Ancak gene bazı çevrelere göre, Bayan Başçı'nın bu nitelikleri yerine, onun başı açıkken bir süre sonra başını kapatmış olması önemli bir suç, önemli bir handikap. Bundan da geçtik, SABAH gibi özgürlükçü bir gazetenin başyazarı Erdal Şafak'a göre, Sıdıka Başçı, "Kariyerizm uğruna hidayete erenler safına katılmış"mış. Şafak'ın dünkü yazısına göre, Bayan Başçı'nın "birdenbire hidayete ermesinde inançtan çok çevrenin ağır bastığı" ortada. Erdal Ağabey bir yandan herhangi bir kamu görevi bulunmayan Sıdıka Hanım'ın türbanı ile ilgili konuya "özel yaşamla ilgili konu olduğu için Sıdıka Hanım'ın türbanıyla ilgili daha fazla söz söyleme hakkını kendimizde görmüyoruz" şeklinde doğru bir yaklaşım gösteriyor. Ancak diğer taraftan ise bu doğru yaklaşımın tamamen tersine bırakın özel yaşamı, adeta niyet okuyuculuğu yaparak yukarıda bahsettiğimiz niteliklere sahip, iyi yetişmiş bir insanın inancıyla veya yaşam biçimiyle ilgili özgür bir tercihte bulunamayacağı önyargısıyla hareket ederek bunun olsa olsa ya "oportünizmden" ya "pragmatizmden" ya da " kariyerizm" den kaynaklanmış olabileceğini ileri sürüyor. Ve sonuçta Sıdıka Başçı'ya kariyerizmi layık görüyor. Doğrusu, Erdal Ağabey'in bu çelişkili yaklaşımını hayret ve üzüntüyle karşıladım. Acaba, eski Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın ve benzeri laikçi çevrelerin ve sadece onların elinde bulunan niyet okuma cihazlarından birisi Erdal Ağabey'in elinde de mi mevcut? Bu düzeyde niteliklere sahip iki öğretim görevlisini birden, kendilerini hiç tanımadan, görmeden, konuşmadan, kamuya yansımış bu yöndeki herhangi bir davranışlarına tanık olmadan, kariyerizm veya oportünizmle suçlayabilmek için herhalde Erdal Ağabey'in elinde bizde olmayan bir bilgi var. Yoksa hukuka, kişi saygınlığına ve haklar ve özgürlüklere saygılı olduğunu bildiğimiz Erdal Ağabey son günlerde medyamızda birden tekrar su yüzüne çıkan 28 Şubat atmosferinden mi etkilendi? Her ne olursa olsun, Erdal Ağabey'in bir anlığına kapıldığına inandığım bu atmosferden kurtulduğunda Sıdıka Hanım için kullandığı bu sözcüklerden derin bir üzüntü duyacağına ve "hidayete ererek" Sıdıka Hanım'a bir özür borcu doğduğuna inanacağına eminim. NOT: Erdal Ağabey, bahsettiğin AİHM kararlarının tamamı kamu görevi ve kamusal alanla ilgili kararlar. Hiçbir kamu görevi bulunmayan Sıdıka Hanım'ın tamamen özel yaşam alanıyla ilgili değil. Zaten AİHM bu alanla ilgili kararlar vermeye başlarsa, özgürlükçü çevrelere düşen, bu nitelikteki kararlara referans vermek değil, eleştirmek olmalı.
|