16 Mart katliamı
16 Mart 1978 günü İstanbul Üniversitesi'nden çıkmakta olan sol görüşlü öğrencilere yapılan bombalı ve silahlı saldırıda 7 öğrenci öldürüldü, 41 öğrenci yaralandı. 12 Eylül faşist darbesine giden sürecin planlanmış yol haritasında katliamlar sayfasını açan ilk olay buydu. Faşist saldırıda Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl ve Murat Kurt yaşamını yitirdi. Katliam sonrası toplanan on binlerce kişi "Faşist katillerden hesap soracağız, anıları yaşayacak" şeklinde sloganlar attı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2'nci sınıf öğrencisi olarak o dönemi yaşayanlardan biriyim, biliyorum. 28 yıl sonra geriye dönüp baktığımızda, acıyla gördüğümüz şu: Katliamı gerçekleştiren faşist katiller bulunamadı. Bulunamadığı için hesap sorulamadı. Bulunsaydı da sorulacağı çok şüpheliydi... Maalesef, bir avuç arkadaşları ve aileleri dışında, katliamda hayatlarını kaybedenler toplumsal hafızadan silindi. O zaman, sol görüşlü öğrencilerin sık sık tekrarladığı şu dörtlük vardı: "Hain tuzaklarda Kan uykularda Vurulduk ey halkım Unutma bizi..." Ne acıdır ki, faşist darbecilerin lideri, bugün üniversitelerde, televizyonlarda, sosyete mekanlarında başköşelerde ağırlanıyor ama bu faşist darbenin gerçekleşmesi için planlanan katliamların ilki olan 16 Mart'ta silahsız, savunmasız biçimde öldürülen öğrenciler toplumsal hafızamızda kendilerine bir yer bulamıyor. Daha da acı olanı katliamı gerçekleştiren faşist katillerin prototipleri televizyon dizilerinde ve o dizilerin oynatıldığı grupların gazetelerinde Polat olarak, Memati olarak, Doğubey olarak halkımıza kahraman kılığında takdim ediliyor. Oysa, faşist katillerin acımasızca katlettiği o öğrencilerin elinde silah yoktu, bıçak yoktu, bomba yoktu... Ellerinde ders kitapları ve üniversite yemekhanesinden alınmış soğuk yumurta ve tavuktan oluşan kumanya paketi vardı. Çünkü faşist saldırılar nedeniyle üniversitede yemek yemeleri imkânsız hale gelmişti. Bombalı saldırı sonrası yere serildiklerinde ellerindeki kitap ve kumanyalar akan kana karışmıştı. 12 Eylül faşist darbesi 17 yaşındaki solcu çocukları darağacına gönderirken 16 Mart katliamının muhtemel faillerini sorgudan bile geçirmedi. Ve Türkiye binlerce masum evladının katledilmesi pahasına gerçekleştirilen faşist diktatörlükle, daha sonraki demokratik süreçte de yüzleşmedi, hesaplaşmadı. Bu hesaplaşma yapılamadığı için, ülkemiz hâlâ daha ağır bir militarist kültürün, en ufak demokratik ve aykırı bir canlanmada galeyana gelen faşist ve katliamcı atmosferin etkisinden kurtulamıyor bir türlü. Evet, biraz hüzünle de olsa, tekrarlayalım: Hain tuzaklarda Kan uykularda Vurulduk ey halkım Unutma bizi...
|