| |
|
|
"Kerensky Sendromu"ndan "Ilımlı İslam Sendromu"na
Özel bir bozukluğu belirleyen, bir arada görülen, teşhisi kolaylaştıran bulgu ve belirtilerin tümüne birden tıp dilinde "Sendrom" denir... Mesela uyuşturucu maddenin bırakılması halinde, kişide ruhsal bozukluklar belirir, karamsarlık artar, özlemler tırmanır. Bu tabloya "Abstinans Sendromu" denir. Kadınlarda adet öncesinde görülen ve gerginlik, duygusallık, depresyon, baş ağrısı, göğüs gerginliği, karında gaz şikayeti gibi belirtilerle ortaya çıkan tablonun adı "Premenstruel Sendrom"dur. Bir de günümüz dünyasında tıp sözlüklerine giren bir "Metabolik Sendrom" var mesela. Bunda, her sabah işe kahvaltı yapmadan giden, trafikte bunalan, bütün gün masa başında oturan,öğleyi fast foodla geçiştirip akşam evinde yemeklere saldıran ve sonra televizyon karşısında uyuyakalan insanlar söz konusudur. Bunlarda "Metabolik Sendrom", bel çevresinin kalınlaşması, kan yağlarının artması, tansiyon yükselmesi şeklinde belirir. "Metabolik Sendrom", kalp damarlarının tıkanmasının veya şeker hastalığının işaretçisi olur sonunda. Siyaset bilimi de tıptan "Sendrom" kavramını alıp, kendi alanına uyarlamıştır. Örneğin 20'nci yüzyılda tüm dünyadaki merkez sağ politikacılarda görülen bir "Kerensky Sendromu" vardı Alexander Kerensky (1881-1970) Çarlık Rusyası'nda tutulan bir sosyalist politikacıydı. Mart 1917'de Çar tahttan indirilince kurulan hükümette Savunma Bakanı olmuş, temmuzda ise Başbakanlığa getirilmişti. Ancak 1'inci Dünya Savaşı'nda Rus ordusu Almanlar karşısında Doğu Cephesi'nde yenilince, Rusya'nın barış anlaşması imzalamasından yana olan Lenin'in Bolşevikleri duruma hakim oldu. Kerensky Bolşeviklere karşı Menşevikler ve Sosyalistler'le ittifak kurmaya çalıştıysa da başaramadı. 7 Kasım 1917'de Sovyet Devrimi gerçekleşince Rusya'yı terk etti. Sonunda Amerika'da öldü. Kerensky'nin öyküsüne dayalı olarak dünyadaki merkez-sağ politikacılarda, "İktidara sosyal demokratlar gelirse, sonunda ülke komünistlerin eline düşer" şeklinde belirlenen "Kerensky Sendromu" oluşmuştur. Bunun gibi mesela Amerika Vietnam'da yenilince (1974), bu ülke politikacılarında "ABD denizaşırı bir ülkede savaşa girerse yenilir" şeklinde belirlenen "Vietnam Sendromu" oluşmuştur. Bu sendrom, Baba Bush'un yönetiminde Saddam'a karşı "Körfez Savaşı" kazanılınca (1991) aşılmıştır. Bizim siyaset ve düşünce hayatımızda da bu tür sendromların varlığı her dönemde gözlenebilir. Örneğin Batı ülkeleri ile Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren başlatılan işbirliği ve dayanışma politikası, 1945 sonrasında "Kaynaşma ve ittifaklar" sürecine girmiş olmasına rağmen, Batı kaynaklı her şeyi "Bölünme Sendromu" açısından değerlendiren bir siyasal refleksimiz vardır. Bu aynı zamanda "3'üncü Dünyalılık Sendromu" şeklinde de tanımlanabilir. Son dönemde özellikle AK Parti'nin iktidar olması ertesinde de, Kerensky Sendromu'nu çok andıran bir "Ilımlı İslam Sendromu"nun varlığından söz edebiliriz. Buna göre "AK Partililer ne kadar değiştik deseler de, ılımlı İslam, radikal İslam'ın altyapısını hazırlamakta ve şeriat rejiminin yolunu açmakta"dır. Örneğin AK Parti'nin AB üyeliği için çaba harcaması Türkiye'yi Avrupa'ya entegre etmek için değil, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni siyasetten uzaklaştırmak içindir. Şemdinli İddianamesi tartışmalarında da konunun bu eksene taşınması, "Ilımlı İslam Sendromu"nun bir başka yansımasıdır.
|