  |
|
Yılmaz Erdoğan hocadır alaylıyı eğiten fırçadır
Neye niyet, neye kısmet! Şu dilden dile dolaşan 'Mutfak' ne işmiş göreyim, çayımı içip, ortalığı kolaçan edeyim derken baktım ki; Yılmaz Erdoğan'ın dersine girivermişim. Hem de dersimiz; yazarlık! Hadi başa saralım. Şimdi malumunuz yerin kulağı delik. Duydum ki; Yılmaz Erdoğan ve arkadaşları (yani Beşiktaş Kültür Merkezigiller) BKM'nin yanında bir kafe açmış. Adı Mutfak. BKM'nin bulunduğu pasaja giriyorsunuz, düz yürüyüp ileriden sağa dönüyorsunuz, soldaki kiremit renkli demir kapıyı ittiniz mi, Mutfak'a hoş geldiniz.
YAZARLIK DERSİ VERİYOR Solda bar var. Tam karşıda mini sahne, üstünde üç adet mikrofon. Ahşap masalara gençler konuşlanmış. Nereye geçsem acaba? Aaa kimi göreyim? Yılmaz Erdoğaaaaaan! Yılmaz kirli sakal bırakmış, siyah pantolon, mavi gömlek, siyah süveter giymiş. Arkadaşlarıyla sohbet ediyor. Hemen kaynadım tabii. Meğer mekanın giriş katı kafe, alt katı da Atölye imiş. Şöyle ki, BKM heyeti genç oyuncuların bıraktıkları özgeçmişleri değerlendirip, içlerinden seçtiklerine sınav yapmışlar. Sınavı kazanan oyuncular Atölye'ye girmeye haz kazanmış. Atölye'de Yılmaz Erdoğan yazarlık, Demet Akbağ, Zerrin Sümer ve Tolga Çevik oyunculuk ve sahne, Bahtiyar Engin ise diksiyon dersleri veriyor. Yılmaz, Atölye'yi anlatıyor ama benim aklım fikrim yemekte. "Hadi mönüye bakalım" dedim. Ooo çıtır balık, (Beşiktaş Pazarı'ndan) ev mantısı, yaprak sarma, pastırmalı hamburger. Tam ağzım sulanmışken, Yılmaz "Hadi benim dersime gir" dedi. Ne? Şimdi mi? Ben ki ders fobisi yüzünden iki yıldır ehliyet alamamış bir kişiyim, ne dersi yahu? "Beni buralarda bayıltma"dememe kalmadı, kolumdan tuttu, derse soktu. Sınıf tıklım tıklım, tek bir boş sandalye var, onun da arkasında ceket asılı. Yılmaz işaret etti; "Geç oraya otur!" "Yok ben kapının yanında dikilirim." Adama bak, göz göre göre öğrencileri bana gıcık edecek. Ve ders başladı. Yılmaz elinde tebeşiri zıplatıp, ileri geri yürüyen öğretmenlerden. Hani şu derste not tutturmayan, sınavda adamın canına okuyan sosyoloji hocaları gibi. Azıcık komik, çok disiplinli. İşte size gizli tuttuğum ders notları; Oyuncular yazarlık dersi almalı çünkü, iyi oyuncu önüne gelen senaryo iyi mi kötü mü anlamalıymış. Yazarlıkta en önemli şey çok sağlam bir ana fikrinizin, bir önermenizin olmasıdır. İstediği kadar anlattığın komik olsun eğer bir önermen yoksa, sekseninci sayfada toslarsın. Başka? Filmin önermesi olduğu gibi, her karakterin ve sahnenin de önermesi olacak. Karaktere her sahnede yeni bir şey eklenecek. Sonra iyi yazar, herkesin bildiği şeyi başka yoldan anlatabilmelidir. 'Hayata bir de buradan bakın' demelidir. Peki; yazarken mesaj verecek miyiz? Cevap; gayet tabii...
YILMAZ, KIZAR MIZAR... Ve tam burada kalemim bitti sayın seyirciler. Tükenmez dediniz, tükendi işte. Yandaki kızı dürtüyorum kalemini versin diye, diğer yandan Yılmaz Hoca'ma çaktırmamam lazım. Kızar mızar maazallah... Zaten demin, ödevini yapmayan öğrencilere de fırça attı. Alaylı fırça yiye yiye adam olurmuş. Haklıdır, saygı duyuyoruz. Neyse, nihayet kalem otlanarak ilk dersin sonunu getirdim. Karşındaki Yılmaz Erdoğan olunca zaman su gibi akıp gidiyor tabii. Bu arada; Atölye'ye katılmak için özgeçmişinizi BKM'ye bırakmanız gerekli. NOT: Hey yavrum hey! Üç bin vuruşta önerme kıyametim maşallah. Neye niyet neye kısmet, bir. Yerin kulağı deliktir, iki. Ödevini yapmazsan fırça yersin, üç. Kalemsiz gelirsen can çekişirsin dört, ustanın attığı fırçada gül biter beş. Mutfak'ta mantı süper, altııı!
|