| |
Ortadoğu uçurumu
Ariel Şaron'un dün ölüm ile hayat arasında gidip geldiği saatlerde Tahran'da "İsrail'e ölüm" sloganları atılıyor, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad "Soykırım yalan" iddiasını bir kez daha haykırıyor, Batı başkentleri ise Rusya Başkanı Putin'in Hamas liderlerine yaptığı davetle çalkalanıyordu...
Kırmızı ışıkta durmayan adam" diye nitelenen İsrail Başbakanı Ariel Şaron, dün doktorların müdahalesiyle ölüme yine kırmızı kart gösterdi. İyice zayıflamış bünyesinin 4 saat süren ağır ameliyattan sonra daha ne kadar dayanabileceğini kimse bilmiyor, ancak 27 Şubat'taki yaşgününe kadar (78'ine basacak) hayata tutunabilmesi olasılığı düşük bulunuyor. Önemli bir ayrıntı: Şaron'un dün ölümün eşiğine gelmesi, İsrailliler'i de, Batı başkentlerini de komaya girdiği 5 Ocak'taki kadar heyecanlandırmadı. Çünkü Azrail'e uzun direnişiyle İsrailliler'e kendinden sonraki dönemin altyapısını hazırlamaları fırsatını verdi, dünyaya da rahat bir soluk aldırdı: 40 gün önce o ölümcül kalp krizinde son nefesini verseydi, "Barışı sağlayabilecek tek adam"ın sahneden çekilmesi İsrailliler'i bir uçurumun kıyısına getirecek, 28 Mart'ta yapılacak seçimlerde can havliyle şahinler şahini Benyamin Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi'ne sarılacaklardı. Şaron'un hem var, hem yok olduğu geçiş döneminde korkular yatıştı, zihinler duruldu. Daha önemlisi, komadaki liderin "İsrail hem demokratik bir devlet, hem de bir Yahudi devleti olarak varlığını sürdürmek istiyorsa, Filistinliler'den ayrılmak zorunda. Bunun için de Büyük İsrail hayallerine veda zamanı geldi" politikası toplumun çok büyük kesimince benimsendi. Bugün artık gerek sağda, gerekse solda "Filistinliler'den ayrılmak" görüşü ezici çoğunluk tarafından destekleniyor. Tek fark, izlenecek yöntemde. Yani, işgal bölgelerinin çoğundan çekilme tek yanlı mı kararlarla mı yürütülmeli, yoksa Flistinliler'le masaya oturarak mı? Sağ tek yanlı çekilmeyi ve duvarı bitirip Filistinliler'den tümüyle tecrit olmayı savunuyor. Sol ise ikinci seçenekten yana ama Filistin'de Hamas'ın seçim zaferi umutlarını azalttı.
Tünelin başı mı, sonu mu? Bu 40 günde İsrailliler'e kendini kabul ettiren Başbakan Vekili Ehud Olmert ise, 28 Mart seçimlerinden sonra hiç kuşkusuz iki yaklaşımın sentezini uygulayacak. Tabii sandıktan yeterli çoğunlukla çıkarsa. Ve bir de Filistin'deki yeni iktidar Hamas zorunlu açılımları yaparsa. (O aşamada Türkiye'nin de arabulucu olarak önemli misyon üstlenmesi bekleniyor.) Zira o tarihe kadar hükümet kurma sürecini tamamlayacak olan Hamas yol ağzına gelecek: Ya silahı bırakacak ve İsrail'i tanıyacak. Ya da İsrail'i tanımadan -ve silah bırakmadan- uzun soluklu ateşkes görüşünde direnecek. İlki onu barış masasına götürecek, ikincisi ise İsrail'in tek yanlı politikalarının devamına. Her ne kadar Olmert ve bakanları "Sırtımızdan hançerlendik" diye tepki gösterseler de Rusya Başkanı Vladimir Putin'in Hamas liderlerini Moskova'ya davet etmesini biz barış görüşmelerine giden yolun ilk taşları olarak görüyoruz. Bu davete ABD'nin karşı çıkmaması, AB'nin destek vermesi de umutlarımızı artırıyor... Ortadoğu'da sadece İsrail ve Filistin'e odaklanmayın. Örneğin İran'ın İslam devriminin 27'inci yıldönümünü kutladığı şu sıralar, ABD ile İngiltere, mollalar rejimini demokratik yollardan değiştirmek için plan yapıyorlar. Ayrıca ABD'de ve AB'de en önemli muhalefet cephesi olan Halkın Mücahitleri Örgütü'nü terör örgütleri listesinden çıkarmanın hazırlıkları yoğunlaştı. Bir not daha: ABD ve Fransa'nın Suriye'deki Baas rejiminin yıkılması için anlaştıkları iddiası diplomatik kulislerde iyice dallanıp budaklandı. Şaron ardında sonucu kestirilemeyen büyük değişimlerin arefesinde bir Ortadoğu bırakıyor...
|