Doğu-Batı arasındaki köprü: İTO
İstanbul Ticaret Odası, 350 bine yaklaşan üyesiyle Türkiye'nin en etkili meslek ve sivil toplum örgütlerinden biri. Bugün ulaşılan o etkinliğin yaratılmasında Dersaadet Ticaret Odası'ndan bugüne uzanan 124 yıllık bir tarih var. O tarihin içinde 'derin kırılmalar' da var 'derin dönüşümler' de... Kısaca, Osmanlı'nın çöken ekonomisinden, İzmir İktisat Kongresi'ne, 1950'lerde hareketlenen 'ticaret erbabı'ndan, 1980'lerde dünyaya açılan 'bond çantalı ihracatçı'ya uzanan 'ticari bir serüven' bu. Bugün o serüvene yeni bir halka daha ekleniyor; küresel dünyanın bir parçası olmak. Acaba, bu küresel vizyona İTO'nun genç başkanı Murat Yalçıntaş nasıl bakıyor? Yalçıntaş'ın basında çıkan demeçleri büyük oranda 'Doğu'yu işaret ediyordu. "Dubai'de yatırım, Körfez ülkeleri ile işbirliği" gibi. Oysa İstanbul gibi tarihi derinliği olan bir kentin 'ticari başkanı' sadece 'Doğu'ya odaklanabilir miydi? 'Tarihi Yarımada'nın en güzel yeri Eminönü'ndeki odasından İstanbul'u seyreden Yalçıntaş'a bu izlenimimizi aktarınca hiç şaşırmadı. "İşin o yanı öne çıkmış olabilir. Ama biz AB süreciyle birlikte 'Batı'ya da gereken önemi veriyoruz. Türkiye'deki KOBİ'lerle Avrupa'daki KOBİ'leri ortak yapmaya çalışıyoruz. Bunun için Almanya, Belçika ve Fransa'ya gittim. Oradaki KOBİ'lerin ciddi sıkıntıları var. Pek çoğu aile firması ve bu işi devam ettirmek istemiyor. Ama artıları da var. Ucuz kredi alabiliyor ve katma değeri yüksek ürünler üretebiliyorlar. Bizim eksiğimizde bu." Murat Yalçıntaş bu noktadan yola çıkarak Türkiye'de yeni bir sürece önderlik ettiklerini söylüyor. Bu sürecin ayrıntılarını ise şöyle anlatıyor: "Almanya'da 60 bin Türk işletmesi var. Bu insanlar oranın her şeyini biliyor. Bir ülke düşünün ki dünyanın en fazla ihracat yapan ülkesi Almanya'da 60 bin şirketi olsun, 3-4 milyon yaşayan vatandaşı olsun. Ve bizim de katma değere ihtiyacımız olsun. Ama onlarla temas kurmayalım. Böyle şey olmaz. Biz bunu değiştirdik ve önemli ortaklıklar kurulmasına öncülük ettik." İTO Başkanı Yalçıntaş'a sözün bu noktasında 'Dubai ve Körfez Ülkeleri' ne ilgisinin nedenini soruyoruz. O da heyecanla anlatıyor: "Körfez ülkeleri petrol üreticisi ve petrol ihracatçısı ülkeler. Dünyadaki petrolün varil fiyatı 30 dolardan 60'a çıktı, daha da çıkıyor. Dolayısıyla bu ülkelerin elinde çok ciddi sermaye birikimi oluştu. Ve bu ülkeler bu paraları harcayacaklar. Onları Türkiye'ye yatırım yapmaya ikna edeceğiz, aynı zamanda orada yapılan inşaatları Türk firmalarına yaptıracağız. Bu bizim için çok önemli." Yalçıntaş bu konuda önce Katar'la ilgili çarpıcı ve somut bilgiler veriyor: "Ben geçen yılın aralık ayında yaklaşık 70 müteahhidi Katar ve Dubai'ye götürdüm. Neden Katar? Çünkü, önümüzdeki 3 sene Katar'ın sadece Likit Doğalgaz'dan yaptığı bağlantı senelik 70 milyar dolar. Şu anda Doha'da (Katar'ın Başkenti) yapılmakta olan 200 gökdelen var. Doha'nın 45 km güneyinde baştan aşağı yeni bir şehir yapıyorlar. Bunun için dünyanın 4 bir yanından müteahhitler geliyor. Buraya Türkiye de gitmelidir. Kim götürecek, ben götüreceğim. Doha'da müze ve üniversite projeleri var, her ikisini de bir Türk şirketi aldı." Araya girip soruyoruz "Peki Dubai'de neler oldu?" "Şu an tüm dünyadaki kule vinçlerin yüzde 30'u Dubai'de çalışıyor. Dubai'nin DPI diye bir şirketi var. Levent'i yapacak şirket. Önümüzdeki 15 sene içinde çıkacakları ihale toplamı 57 milyar dolar. Yani bir şirket 57 milyar dolarlık iş verecekse niye gitmeyelim. Mesela şimdi Dubai metrosunu bir Türk şirketi aldı. Orada Madonna, Michael Jackson gibi isimlerin yer aldığı bir proje var. Denizin içini dolduruyorlar palmiye şeklinde. Onun bir kısmını da Türk şirketleri yapıyor." Gerçekten rakamlar da ilginç yaklaşım da. Genç başkan göreve gelirken 'üye odaklı' bir çalışma vaat etmişti. Şimdi o çalışmanın ilk adımları atılıyor ve İstanbul'un 350 bin üyeli ticaret odası 'geleneksel esnaf' anlayışının karşısına yeni bir vizyonla çıkıyor.
|