Hint tırtılı ve aklın kökeni
Günlük olayların akışı içinde, farklı konuları konuşup tartışmaya pek zaman bulamıyoruz. Aslında, içinde yaşadığımız dünya gerek tarihi, gerekse bugün tanık olduğumuz olaylarıyla insanın aklını başından alacak bir zenginlikte. Kelebek araştırmacılarının "Attacus Edwardsii" adını verdikleri üstü parlak, altı mat imparator ipeğini üreten tırtılın öyküsü böyle bir nitelikte. Kozanın içinde kelebekleşmeyi bekleyen tırtılın bir çok düşmanı vardır. En başta da kuşlar. Tırtıl gizlenmek için örtü olarak yaprak kullanır. Ancak yeşil bir yaprak, bir tırtılın onu büküp koruyucu bir kabuk gibi örtünmesine izin vermeyecek kadar esnektir. Assam'da yaşayan bu tırtıl, sorunu basit bir biçimde çözer. Yaprağın sapını kendi ipeğiyle bir güzel ağaca bağlar. Ardından yaprağın sapını ısırır. Özsuyu kesilen yaprak kurumaya başlar ve kuruyarak yuvarlaşır. İpek böceği sabırla uğraşarak içinde gizlenebileceği bir yaprak boru elde eder. Ancak tırtılın sorunu burada bitmez. En büyük avcıları olan kuşlar, deneyimle öğrenme yeteneğine sahiptir ve yemyeşil yapraklar arasındaki tek kuru yaprak tırtıl peşindeki kuşların derhal dikkatini çekecektir. Yani, tırtıl kendine bir koruma sağlamak isterken daha kolay bir yem durumuna düşmüştür. Peki, kelebeğe dönmek için uzun bir hareketsizlik dönemine girmeye hazırlanan tırtıl kendini nasıl saklayacaktır? Bir insan, bu durumdaki tırtıla nasıl bir yol gösterebilir? Ama tırtıl, kendini bu durumda da koruyacak bir yöntem bulur, hem de zekice: Hileye başvurur. Tırtıl, içine gireceği yaprağın yakınındaki beş-altı yaprağın daha dalını ısırıp dala bağlar. Böylelikle, dalda tek bir kuru yaprak değil, altı-yedi kuru yaprak daha sallanır. Tıpkı tombala gibi, avcı kuşun doluyu bulma şansı birde birden, yedide bire düşer. Bu oranda bir risk, Attacus tırtılı için tatmin edicidir. Tırtılın kelebeğe dönme şansı büyük oranda artmıştır. Av peşindeki kuşlardan biri ilk girişiminde dolu yaprağı bulsa bile, çoğunluk boşa zaman harcayacaktır. 5-6 girişimin ardından yapraklarda bir besin olmadığına ikna olup oradan gidecektir. Bu ancak insan aklının bulup geliştireceği bir yöntemdir. Bu öykü, Hoimar Von Ditfurth'un Alan Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan "Dinozorların Sessiz Gecesi" isimli dev eserinde yer alıyor. Türkçede 4'üncü baskısını yapan kitabın yazarı Ditfurth, 1989'da ölene kadar Almanya'nın en tanınmış popüler bilim yazarı, televizyon yorumcusu ve gazetecilerinden biriydi. Ditfurth, heyecan verici bu olayın sonucunu şöyle özetliyor: "Akıl, bu dünyaya biz insanlarla gelmemiştir... Akıl (zeka), hayal gücü, tasarlama, amaca yönelme becerisi, evrenin başlangıcında evren ile birlikte varoldukları için, doğa yalnızca hayatı değil, beyni ve bilinci yaratabilmiştir. Özellikle hayal gücü, yaratıcı buluş ya da gelecekteki olanak ve olasılıkların önceden kestirilmesi gibi etkinliklerin, bizim, yani insanın beyninin varlığını şart koştuğunu sanmamız bir yanılgı belirtisidir. Hint ipeklisinin tırtılı bize, evrende (dünyada) bu türden işlemlerin en eski beyinlerden daha eski olduğunu kanıtlamaktadır." Bunlar, Türkiye'de okullarda çok öğretilmeyen, tartışılmayan türden bilgi ve fikirler. Bir pazar günü, aklın kökeni konusunda farklı bir görüşle tanışmanızı istedim. Belki, Kurtlar Vadisi yerine beşon dakika bu konuyu tartışırsınız.
|