| |
Türkiye'de kadın olmak
"Kadın İstihdamı Zirvesi" nde bakanların konuşmalarını okuyunca şaştık kaldık. Çünkü "İş hayatında cinsiyet ayrımcılığı"ndan yakındılar. Oysa bu ayrımcılığın başlıca sorumlusu siyaset kurumu ve siyasiler. Meclis'te, hükümette ve partilerin üst yönetimlerinde kadın oranlarına bakın, anlayın.
Kadın sorunlarının masaya yatırıldığı etkinlikler giderek artıyor. Üç gün önce TESEV, "Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da Cinsiyet Eşitliği ve Siyasal Katılım" konulu uluslararası sempozyum düzenledi. Dün de TİSK öncülüğünde "Kadın İstihdamı Zirvesi" yapıldı. Güzel gelişmeler. Zira Türkiye'nin AB'ye uyum sürecinde en ciddi sınavlardan birini "Her alanda cinsiyet eşitliğini sağlamak"ta verecek. Ancak bu toplantılardaki tartışmaların, önerilerin uygulamada yararı olacak mı; pek emin değiliz. Hele dün Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun konuşmalarından sonra kuşkularımız daha da arttı. Çünkü ikisi de sadece yakındılar. Örneğin kadın sorunlarıyla görevli Çubukçu, "Ekonomik krizlerin faturaları kadınlara çıkarıldı. İşe almada olduğu gibi işten çıkarmalarda da cinsiyet ayrımcılığı yapılıyor" diye dert yandı. Hele istihdam politikalarından sorumlu Başesgioğlu'nun sözleri tam kara mizah: "Belli iş ve mesleklerin kadınlara uygun görülmemesi ve kadının çalışmasıyla ilgili toplumsal önyargılar, yasalardaki eşitlikçi düzenlemelerin uygulamaya tam yansımasına engel oluyor." Neden kara mizah örneği? Başesgioğlu kadına karşı negatif ayrımcılıktan yakınırken, bakan arkadaşlarından bazılarının bu toplumsal ayıbın tetikleyicileri arasında yer aldıklarını unutuyor. "Onlara uygun meslek değil" diyerek eleman sınavlarında kadınları dışlayan mı ararsınız? "İş huzurunu bozabilir" gerekçesiyle şantiyelerden, arazi çalışmalarından kadınları uzaklaştıran mı? İşte tepeden başlayıp toplumun tüm katmanlarına yayılan bu "zihniyet" sonucu, Türkiye'de çalışan kadın sayısı artacağına azalıyor. Toplantıda rakamlar havada uçuştu. İlk veri: 35.9 milyon kadından sadece 5.9 milyonu istihdam ediliyor. (O rakama da aldanmayın. Çünkü yarısı tarım kesiminde çalışıyor. Yani tarlada, çiftlikte. Ücretsiz.) İkinci istatistik: 1990'da yüzde 33 olan çalışan kadın oranı 2005'te yüzde 24.7'ye geriledi. Oysa AB ortalaması yüzde 50'nin üstünde ve 2010'da yüzde 60'a çıkarmak hedefleniyor. İki bakanımız da toplantıdan çıkacak sonuçların hayata geçirilebilmesi için her türlü desteği vermeye hazır olduklarını bildirerek konuşmalarını noktaladılar ve görevi yerine getirmiş olmanın huzuruyla alkışlar eşiğinde kürsüden indiler.
Çözüm kadınlardan geçiyor Aslında yapılması gerekenler belli. Öncelikle köklü eğitim reformu. Sonra istihdam politikalarında devrim: "Eşit işe eşit ücret" ilkesini yasal yaptırımlar eşliğinde uygulamaya koymak. Tüm işyerlerine kadın kotası şartı getirmek. "Önyargıları kırmak" konusuna gelince, işe siyaset kurumundan başlamak şart. Meclis'te kadın milletvekili oranını yüzde 4.4'ten en az yüzde 25-30'lara çıkarmak istiyorsak, konuyu partilerin iyiniyetine, tüzük değişikliklerine terkedemeyiz; mutlaka Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları'na bağlayıcı hükümler koymak zorundayız. Batı'da cinsiyet eşitliği öyle boyutlara vardı ki, örneğin İsviçre'de dışişleri kadrolarının yarı yarıya paylaştırılması uygulaması başlatıldı. Şili'de de yeni hükümette koltukların yarısı kadınlara verildi, yarısı erkeklere. İsviçre'de Dışişleri Bakanı'nın, Şili'de yeni Devlet Başkanı'nın kadın olmasını gözönüne alarak, "Türkiye'de de buna yakın eşitliğin sağlanabilmesi için kadınlar karar mekanizmalarının başına geçmeli" diyeceğiz ama... Cumhuriyet tarihinin tek kadın başbakanı Tansu Çiller'in bile erkek kabine kurduğunu hatırlayınca, dilimiz varmıyor doğrusu!
|