 |  |
Cezaya en iyi cevap
FIFA Disiplin Kurulu'nun kararı elbette hepimizi rencide etti. Futbol Federasyonu hukuk savaşını yürütürken, bir yandan da 2008 Dünya Kupası finalleri için seferberlik ilan etmeli. Çünkü bu cezaya en güzel cevap FIFA Başkanı Sepp Blatter'in elinden kupa almak olabilir. Hem de İsviçre'de!.
FIFA Disiplin Kurulu'nun Türkiye'ye kestiği cezayla ilgili en gerçekçi değerlendirmeyi Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Togay Bayatlı yaptı: "Bu kadar ağır ceza organize bir suça verilir." Gerçi Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Kurul'un FIFA Başkanı Sepp Blatter'in etkisinde kalıp önyargılı davrandığını söylüyor ama gerek Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy'un, gerekse UEFA Asbaşkanı Şenez Erzik'in açıklamaları, Türkiye'nin ucuz kurtulduğunu gösteriyor. FIFA Disiplin Kurulu, Blatter'in etkisinde kalsaydı ve onun telkin ettiği cezayı verseydi, Türkiye bırakın 2008 Avrupa Kupası'nı, 2010 Dünya Kupası'na bile katılamayacaktı. Zaten İsviçre basını da FIFA çevrelerine dayandırdığı yorumlarda, kararın "mantıklı" olduğunu belirtiyor: "Bir tarafta Türkiye'yi 2010 Dünya Kupası'ndan bile safdaşı etmek isteyen sertlik yanlıları vardı. Diğer tarafta ise iki-üç seyircisiz maç cezasıyla geçiştirilmesini savunan ılımlılar. FIFA Disiplin Kurulu ara çözümle iki tarafın beklentilerini dengelemeye çalıştı." ("Le Temps" gazetesi) Blatter'in de cezayı hafif bulduğu fısıldandığına göre, Şeyh Salman Bin İbrahim El-Halife (Bahreyn) başkanlığında Horace Burell (Jamaika), Lars-Ake Lagrell (İsveç), Alfredo Hawit Banegas (Honduras) ve Omari Selemani'den (Demokratik Kongo Cumhuriyeti) kurulu FIFA Disiplin Kurulu'nun kimseye yaranamadığını söyleyip geçelim.
İsviçre'de randevu vermek Ve Ulusoy'un ifadesiyle, bir yandan "İnsan saçlarını diken diken eden" cezaya karşı hukuk savaşını yürütürken, bir yandan da "rövanş"a hazırlanalım. Yani 2008'de finalleri Avusturya ve İsviçre'de oynanacak Avrupa Kupası'na. 16 Kasım 2005 gecesi Saracoğlu Stadı'nda Türkiye'ye vuran utanç gölgelerini temizlemenin tek yolu var: O finallere kalmak! Bunun için önce eve çekidüzen vermek gerekiyor: Futbolu yenidensadece sahada yapılan bir oyuna dönüştürmek. Futbol Federasyonu merkezinden statlardaki soyunma odalarına kadar futbolla ilgili tüm mekanları şeffaflaştırmak. Futbol dışı, hele hele yasadışı tüm unsurları temizlemek. Ancak bunun o kadar kolay olmadığını anlamak için Gaziantepspor Onursal Başkanı Celal Doğan'ın açıklamalarına bakmak yeterli: "Türk futbolunda şiddet, küfür var. Daha kötüsü işin içine mafya girdi." Bir örnek daha verelim. Sevgili Yavuz Donat'ın Futbol Federasyonu seçimi izlenimlerinden: "Seçimin yapılacağı salona girmeden önce iki kontrol noktasından geçiliyordu. Ancak salonda delegeler kucaklaşırken pek çoğunun belinden tabanca kabzası sarkıyordu." Temizlik operasyonunu, yeni bir Milli Takım'ı taze bir ruhla sahaya çıkarmak izlemeli. Maç Türkiye'den ister 500 kilometre uzakta oynansın, isterse 1500 kilometre, Milli Takım o seyircisiz statların hepsini "ev"e dönüştürmeli. Millilerimiz boş tribünlere değil, Türkiye'den ve Avrupa'daki Türkler'den yükselen alkışlara kulak vermeli. Ve sadece bizim değil, bu güç günlerde bile İsviçre basınına Blatter'e ve İsviçreliler'e meydan okuyan e-mail'ler gönderen gurbetteki yurttaşlarımızın da büyük düş ünü gerçekleştirmeli. Bakın İsviçre'deki bir Türk, "24 Heures" gazetesine yolladığı mesajda bu düşü nasıl anlatıyor, nasıl "hodri meydan" diyor: "Türkiye'yi 2008 Avrupa Kupası finallerinde görmek istemiyorsanız, bu cezalar yetmez. Ayrıca 12, hatta 15 puanını da silmeniz gerekir. Çünkü Blatter, 2008 Haziran'ında Avrupa Kupası'nı Türkiye'ye kendi elleriyle verecek. Şaka yapmıyorum, 2 yıl sonra görüşürüz." Haydi Türkiye! Söylenmeyi, sızlanmayı bırak, hedefe kilitlen!
|