Fotoğraflarla Mardin efsanesi
Lütfi Özgünaydın, beş yıl önce çekmeye başladığı Mardin fotoğrafları ve denemelerinden oluşan kitabını tamamladı. Özgünaydın Mezopotamya'nın kültür beşiği Mardin fotoğraflarını, Atatürk Kültür Merkezi'nde sergileyecek.
Mardin seni hiç unutmadım
Fotoğraf sanatçısı Lütfi Özgünaydın tarihi, kültürü, efsaneleri, duygu ve ışıklarıyla objektifinde iz bırakan Mardin fotoğraflarını şimdi de İstanbul'da sergiliyor.
500 yıllık Kasımiye Medresesi, Ulu Cami, Mort Şmuni Kilisesi, taş konaklar, güvercinler... Süryani, Ermeni, Keldani yerleşimleri, göz nuru el işlemeleri... Türkçe, Kürtçe, Arapça... Ezan seslerine karışan çan sesleriyle burası Mardin... Mezopotamya'nın tarih ve kültür beşiği Mardin, fotoğraf sanatçısı Lütfi Özgünaydın'ın objektifine girdiği andan itibaren tam beş yıl hiç çıkmadı. Yıllarca gidip gezdiği Mardin'den topladığı fotoğraflarını, anılarını, duygularını bir sandıkta biriktirmektense paylaşmayı tercih eden Özgünaydın, sergi ile birlikte kitabını da tamamladı. Sergi İstanbul'da Atatürk Kültür Merkezi'nde 17 Ocak-2 Şubat arasında gezilecek.
KIZIL IŞIKLI KENT Özgünaydın, bir akşamüstü indiği Mardin'in etrafını saran kızıl ışıkların çizdiği rotanın izinde kendi Mardin güncesini yarattı; "Denemelerimde de yazdım; sıcak bir sonbahar gününde Mardin'e indiğimde bir akşam ü s t ü y d ü , Mardin'in o ünlü kızıl ışığı sarmıştı etrafı... Kentin karşısına geçtim ve uzun uzun seyrettim. Müthiş etkilendim, bir duygu yoğunluğuna kapıldım. Burada bir başkalık var. Bunca görüp gezdiğim kentlerin dışında bir yer. Mimari yapısı çok ilginç. O Mezopotamya Ovası'nın üzerinde böyle bir kentin kurulması çok özel... Kentle aramızda bir yakınlık kuruldu. O anda Mardin üzerine çalışacağımı anladım. Ondan sonra sürdürmeye karar verdim. Daha sık gidip gelmeye başladım. Çocuklarım da fotoğrafları görünce onlar da etkilendi ve geldi. Zamanla çok yoğunlaşınca onlar bıraktı, ben devam ettim.''
EŞİ ASİSTANLIK YAPTI Bundan 5 yıl önce bir grupla çıktıkları Doğu gezisinde etkilendiği Mardin'e tekrar tekrar gitmiş Özgünaydın... Önce iki oğluyla çektikleri fotoğrafları sergilemişler İstanbul'da Aya İrini'de, Antalya'da Aspendos Tiyatrosu'nda, İzmir Enternasyonal Fuarı'nda... Oğulları sonraki yıllarda ara vermiş bu gezilere, ama eşi Songül Hanım onu hiç yalnız bırakmamış; "Eşim Songül, bana asistanlık yaptı diyebilirim. Çok iyi uyum sağladık onunla bu macerada da... Birkaç fotoğraf makinesiyle gittik, makineleri, objektifi değiştirirken o hep bana yardım etti. Onun küçük bir makinesi var, sadece beni çekti. Hakikaten ona teşekkür borçluyum. Çünkü geçen yaz Midyat'ta 46 derece sıcaklıkta fenalık geçirdi.'' Yüzlerce yıl değişik din ve kültürü içinde barındıran Mardin'den geriye kalan izler yine de bu zenginliği hissettiriyor mu? Özgünaydın'ın artık giderek betonlaşmaya başlasa da Mardin'den çok etkilendiği çok açık; "Mardin'de Süryani, Keldani, Ermeni, birçok dine mensup insan yüzyıllarca beraber yaşamış. Çan sesi ezan sesine karışıyor. Süryani yok ama manastırları bakımlı tutuluyor. Bütün dünyadan ziyaretçi geliyor. Aralarındaki diyalog yüzlerce yıl sürmüş. Birbirlerinin bayramlarına gidiyorlar, kültürlerine, dinlerine saygı duyuyorlar. Aralarında müthiş bir sevgi ve barış var. Medeniyetler arasında diyalog arayanlar Mardin'i incelesin. Mardin'in geçmişinden alınacak büyük dersler var. O kentin içinde son derece barış içinde yaşamışlar. Halen böyle yaşıyorlar. Birbirlerini çok seviyorlar. Kürt de var, Süryani de...'' Özgünaydın, kenti fotoğraflarla belgeledikten sonra duygularını da denemelere aktarmış. Bir araştırmacı kimliğiyle değil de daha çok bir gezgin gibi kendinden sonraki nesle bugünkü Mardin'i aktarmak isteyen Özgünaydın'ın kitabı Türkçe - İngilizce olarak yayınlandı. Her fotoğrafına bir de deneme yazan Özgünaydın, bu kadar duygu yoğunluğunu başka türlü aktaramayacağını söylüyor; "Ben bir bilimadamı değilim, araştırmacı değilim, yüreğimi koyuyorum. Araştırma bilimsel bir iş. Herkes kendi işini yapmalı. Ben fotoğrafçıyım, Mardin tarihini yazmaya kalksam yanlış olur. Bu tür çalışmalarda hep eskiye gidilir, peki bugünü kim ileriye aktaracak? Bizim aktarmamız gerekiyor. Ben benden öncekileri okuyorum, benden sonrakiler de beni okusun. Ben her fotoğrafıma bir de deneme yazıyorum. Acaba fotoğrafım yetersiz de yazıyla destekliyor muyum, yoksa o duygu yoğunluğunu aktarmak mı istiyorum, ikisinden biri... O efsaneler, o hayat beni çok etkiledi. Örneğin Kasımiye Medresesi'ni 500 yıl önce Artuklu Sultan Kasım yaptırıyor. Timur gelip onun kafasını kesiyor, kanları yerlere akıyor. Kızkardeşi başındaki örtüyle duvarlara serpiyor. Bu kanlar duvara yapışıyor. Bu efsane hala yaşıyor. Ben başka bir olay yaşadım. Devlet Opera ve Balesi, orkestrayı kuruyor, inanılmaz bir olay oluyor gökyüzünde.... Büyük bir yağmur yağıyor. Konser iptal edildi, Mardinliler 'Burada bir yatır var, onun için bu oldu' dedi. Bir üniversite bilim heyeti gönderdi ve duvardaki izleri inceleyip, 'kan değil', kına dediler. Her gidişimde 'Bu nasıl kına, bu kadar yıl kalmış' diyorum. O metinleri, o yaşamı aktarmak için yazdım.''
FARKLI BİR SICAKLIK Sanatçıya gezilerinde Mardinliler de yardımcı olmuş. Bir yer ararken sadece yol göstermekle kalmayıp onu gitmek istediği adrese kadar götürmüşler. Özgünaydın "Bu sıcaklık unutulmaz'' diyor, "Mardinlilerle inanılmaz bir dostluk oluştu aramızda... Mardin Eğitim ve Yardımlaşma Vakfı beni onur üyesi seçti. Bu çalışmayı yaparken Mardin Valisi Temel Koçak da büyük destek verdi." Özgünaydın sergiyi İstanbul'dan sonra Mardin'de Kasımiye Medresesi'ne taşımak istiyor. Ardından Paris, Madrid ve New York...
Figen YANIK
|