Mal, mülk ve ahlak
"Malın mı var, derdin var" demiş atalarımız ama aynı zamanda "Paran kadar konuş" da demiş. "Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar" demeyi de ihmal etmemiş. Malumunuz, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın önce dediği, sonra demedim dediği, demek zorunda kaldığı bir mal beyanı tartışmasının içindeyiz. Herkes Başbakan Erdoğan'ın malvarlığının peşinde. Başbakan Kasımpaşalı ve "ser verir, sır vermez" olduğundan, önce malvarlığını açıklayacağını ilan etti, sonra caydı. Cayar ya diyebilirsiniz. Bunu ancak şark ülkelerinde diyebilirsiniz elbette. Hem hakta, hukukta, ekonomide, ahlakta AB standardı deyip, iş mal beyanına gelince şarklı olabilirsiniz. Siz de muhalif olarak bunun üzerine kıyamet koparabilirsiniz. Ama Türkiye'nin etik sorunu Başbakan Erdoğan'ın mal varlığı sorunundan mı ibarettir? Tamam Erdoğan, İstanbul Belediyesi'nde akçalı işlere bulaşmış ve haklarında çeşitli iddialar bulunan arkadaşlarını Meclis'e sokup üzerlerine kalın bir dokunulmazlık şalı örtmüştür. Akbil'li, AK Partili olunca, kimse bu işlere bakamaz olmuştur. Bunlar gerçek. Ama bu sadece mevcut iktidar partisi ile ilgili bir sorun mudur? Türk siyasetinin genelinde bir "Tencere dibin kara, seninki benden kara" durumu yok mudur? CHP lideri Baykal, Şişli'de seçimi almak için Mustafa Sarıgül'ü bayramla seyranla partisine almış, karşısına rakip olarak çıkınca hakkındaki iddiaları gündeme getirmemiş midir? Kocaeli Belediye Başkanı Sefa Sirmen, hakkındaki onca iddiaya rağmen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı ile ödüllendirilmemiş midir? Son dönemde akçeli işlere bakan bakanlıklarda görev yapmış, önemli illerin belediye başkanlığı görevini tamamlamış siyasetçiler arasında "geçim sıkıntısı" çekenine rastladınız mı? Veya neden bütün emekli belediye başkanları siyasi parti kurmaya soyunuyor diye sordunuz mu? Veya şimdi Başbakan'ın mal varlığını sorgulamak durumunda olan medya, bu akçeli işlerin dışında kalabilmiş midir? Medya patronluğu, yöneticiliği bir kısım insanlar için "köşe dönme" aleti olmamış mıdır? Kim "ilk taşı atacak kadar masumdur" bu topraklarda? Bunları Başbakan'ı veya bir gecede Boğaz manzaralı üç villa sahibi olmaya hak kazanan Kemal Abi'sini savunmak için yazmıyorum. Bu satırları, genel bir ahlak kuralı, genel bir ilke ortaya koymak için yazıyorum. Türkiye, insanların siyasete girip nemalanmasının genel geçer olduğu bir ülke haline gelmiştir. Elbette Başbakan mal varlığını açıklamalıdır. Elbette, bir Maliye Bakanı'nın Galataport'un avukatı kesilip, bunu kendi işi gibi takip etmesi, kaçak villalarını bir gecede yasal hale sokması anormal bir durumdur. Ama sorun daha derinde gözüküyor. Kendi çocuklarımızı yetiştirme biçimimizden, eğitime kadar uzanan köklü bir seferberliğe girmemiz gerekiyor. Çocuklarımıza Kemal Abi'yi değil, Abdüllatif Şener'i, Ali Babacan'ı, Abdullah Gül'ü örnek göstermemiz gerekiyor. Yoksa, bu hamamda bu tasları kullanmaya devam ettiğimiz sürece, her dönem başbakanlardan mal varlığı talebinde bulunmaya, üçbeş gün tartışıp sonra unutmaya hazır olalım.
|