Herkesin içinde bir aymazoğlu
Sürekli olarak yangınların çıktığı bir ülkede, kimi kuşkulu kişiler, önceden saptadıkları evlere sığınır, sonra da bu evleri yakarlar. Daha sonra evlerle birlikte bütün bir kent, giderek ülke de yangın yerine dönecektir. Dostlar Tiyatrosu'nun sergilediği "Aymazoğlu ile Kundakçılar" oyunu, yukarıdaki iki cümle ile özetlenebilir. Ama bir buçuk saat kadar süren oyun, bu yalın gerçeğin ardında bir "aymazlık" parodisi olarak okunmalı. Nedir aymazlık? "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" felsefesi olabilir mi? Genco Erkal'ın deyişi ile "yaklaşan bir tehlikeyi görmezden gelme, bunu yok sayma, kendini kandırma mı?" Erkal'ın bu görüşüne katılmamak mümkün olabilir mi? "Aymazoğlu ile Kundakçılar"da da Max Frisch, Almanya'da faşizmin önüne geçilmez tırmanışının nedenini sıradan vatandaşın aymazlığında görüyor ve sıradan vatandaşın kötü vicdanı, pısırıklığı, korkaklığı, ikiyüzlülüğü, umursamazlığıyla faşizme neredeyse kucak açtığının altını çiziyor. Dostlar Tiyatrosu, bu hikayeyi günümüz Türkiyesi'ne taşıyor. Bu açıdan "Aymazoğlu ile Kundakçılar"ın arka planında ülkemizin yakın tarihinin ve daha da ötesinde günümüzün bir panoramasını görmek mümkün. Toplum olarak hepimiz kanmadık, kandırılmadık mı? Dostlar Tiyatrosu, yurttaş olarak kendimizle yüzleşmeye çağırıyor bizleri.
SANTRAL İSTANBUL Yerel yönetimlerin "sivil cumhurbaşkanı" Metin Sözen'in, 80'li yılların sonunda bir düşü vardı; Sütlüce Mezbahası'nı bir kültür merkezine dönüştürerek Beyoğlu-Eyüp aksında bir kültür platformu oluşturmak... Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk elektrik santrali Silahtarağa'nın İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin girişimi ile bir sanat-kültür merkezine dönüştürüleceğini öğrenince, Metin Sözen Hoca'nın bu düşünü hatırladım. Gerçekten de "Santral İstanbul", Haliç'in rehabilitasyonu ve yalnız İstanbul'un değil, ülkemizin kültür-sanat yaşamında bir cazibe merkezi olması açısından da önemli bir proje. Neler mi var bu proje kapsamında? Çağdaş Sanat Müzesi, Enerji Müzesi, İstanbul kütüphanesi, Uluslararası Rezidans Programı, konser salonları, sanatçı atölyeleri, yedi bin kişilik açık hava amfitiyatrosu, kafe-restoranlar ve rekreasyon alanları... Bu yılın ekim ayında faaliyete geçmesi planlanan projenin iki de önemli güvencesi var: Ciner ve Doğuş grupları... Ciner Grubu'nun eğitime verdiği önem bilinmekte... Geçen yıl, kısa dönemde "Merkez Kitapları" hayata geçirerek yayın dünyasına yeni bir soluk getiren Ciner Grubu'nun "Santral İstanbul"a verdiği destek, kültür-sanata verdiği önemin bir başka göstergesi.
BABAHAN, ALTAYLI, TAMER 1992'de Sabah Grubu'nda Ergun Babahan yazıişleri müdürüyken işe başladım; kimi zaman yollarımız ayrıldı. Mesela ben "Yeni Yüzyıl"a gittim, o "Yeni Binyıl"a, ama hep karşılıklı sevgi ve saygıyla geçti günlerimiz. Babahan, genel yayın yönetmenliğini, şimdi kısa bir süre de olsa Cumhuriyet Gazetesi'nde birlikte çalıştığımız Fatih Altaylı'ya devretti. Ülkü Tamer ise kırk yıldır tanıdığım, her zaman "taze" bir şair, gençliğinde iyi bir tiyatrocu ve ufuk açıcı bir yayıncı... "Keşanlı Ali Destanı", "Teneke" gibi oyunlarda izledim, çıkardığı dergilerde yazdım, aynı dergilerde şiirlerimiz, yazılarımız çıktı. Ama kırk yıl içinde hiç birlikte bir gazetede çalışmamıştık; 2006 yılının bir uğuru da bu olsa gerek, ikimiz de Sabah Gazetesi çatısı altındayız. Babahan ve Altaylı'ya yeni görevlerinde başarılar; hoşgeldin Ülkü Tamer...
|