Bu vahanın hayaliyle yol aldık
Çöl botlarım ve şapkamla, "Indiana Jones"u anımsatan bir şekil yapmıştım kendime. Ambalajım dört dörtlüktü yani! Fakat kimse bana, deveyle seyahatin bu kadar zor olduğunu söylememişti! Dokuz milyon kilometrekarelik yüzölçümüyle dünyanın en büyük çölü olan Sahra'da birkaç gün geçirmek üzere, geçen hafta Tunus'taydım. Eşimle birlikte amacımız, küçük bir kervana katılıp ülkenin güneyindeki Zaafrane kentiyle El-Faouar adlı vaha arasındaki 50 kilometrelik yolu kat etmekti. Anlayacağınız, muhteşem plajlara sahip bu Akdeniz ülkesinde millet denize girerken, biz deve üzerinde kaşına kaşına çöl seyahati yapmayı tercih ettik. Peki değdi mi?.. Bu minik gezi yazısını, kendime sormaya cesaret edemediğim bu sorunun cevabını itiraf etme fırsatı olarak görüyorum. "Değdi mi?.." Bir düşüneyim: Ekim ayına rağmen çok sıcak bir havada, Mecnun gibi çölleri aştım. Gündüzleri piştim, geceleri dondum. Bu sırada, Berberi kervancı ve adamlarıyla aynı kıl çadırın içinde uyuyacağımızı öğrenen karımın boşanma tehditlerini dinlemek zorundaydım.
Küçük vahalarda verdiğimiz molalar sırasında hücumuna uğradığımız sivrisinekleri ise, saymıyorum. Ama bütün bunlara rağmen, eşimle birlikte hayatımızın en güzel tatillerinden birini yaptığımızı düşünüyorum. Tunus'ta, sıcak çöl rüzgârının esintisiyle uçuşan kumlar vücudumuza çarptıkça, ruhumuzun temizlendiğini hissettik. Uzun zamandır hiçbir sohbetten, tek kelime Arapça bilmememize rağmen kervandakilerle yaptığımız sohbet kadar keyif almadığımızı fark ettik. Ve geceleri ışığın kirletemediği gökyüzüne bakıp, uçsuz bucaksız bir evrenin parçası olduğumuzu yeniden hatırladık. Yıldızların güzelliği, sırt üstü yattığımız kıl çadırın yırtıkları arasından gördüğümüz kadarıyla bile, soluğumuzu kesmeye yetti. Çölde gökyüzü o kadar güzeldi ki!
ŞİRZAT BİLALLAR
|