|
|
|
|
|
|
İstediğimiz kadar abartıyoruz
Belalı Baldız dizisine ilk başladıkları günden beri 'aralarında gerilim var', 'anlaşamıyorlar' söylentileri çıkan Nurgül Yeşilçay ve Berna Laçin aslında sıkı 'kanka...' Canlandırdıkları abla-kardeş karakteri gerçeğe dönüşmüş gibi... "Sit-com abartmaya müsait bir alan olduğu için saçma sapan şeylerle eğlenebiliyoruz" diyor Berna Laçin. Nurgül Yeşilçay da "Mesala bugün Berna bana elektrik verdi" diye ekliyor. Nasıl yani! Kahkahalarla anlatıyorlar: Senaryoda yoktu böyle bir şey, biz ekledik!.
Hiç birbirinizin yerine geçmek, birbirinizin rolünü oynamak istemediniz mi? 'Neden ben çılgın, arızalı kardeşi oynuyorum' ya da 'Neden ben ağırbaşlı kadın oluyorum' demediniz mi?
NURGÜL YEŞİLÇAY: Hayır ama bir bölüm bile olsa öyle bir şey yapmak istiyoruz. Çünkü biz burada birbirimizi gördükçe, birbirimizin rollerini de sevmeye başladık.
* Açgözlüsünüz bir de... YEŞİLÇAY: Evet bildiğin gibi değil...
BERNA LAÇİN: Bütünü ile ben onun, o benim rolümü oynasın diye bir şey yok. Çok acayip seviyoruz rollerimizi fakat fantezi olarak istiyoruz birbirimizin rollerini oynamayı...
* Rollerinizin kişiliklerinizle doğru orantılı verildiğini düşündüğünüz oldu mi hiç? LAÇİN: Hiç öyle bakmam. Teklif edilen role bakarım; hoşuma gidiyor mu gitmiyor mu. Bunu da okuduğumda kendime çok uygun buldum.
YEŞİLÇAY: Valla benim de gelmedi.
* Zaten sitende 'hayatımın en eğlenceli rolü' demişsin bu rol için... YEŞİLÇAY: Tabii ki en eğlenceli rolü. Zaten bütün Türkiye biliyor benim bugüne kadar neler yaptığımı; daha önce sit-com'da da oynamamıştım. Ve çok eğleniyorum. Set ortamı da çok eğlenceli; ayrıca ben oynadığım kadın Arzu Parlak'ın üzerinde istediğim şekilde oynayabiliyorum, istediğim şeyi yapabiliyorum, istediğim kadar abartıyorum.
* Rolünün gerçeğe dönüştüğü oluyor mu; böyle çılgın, bencil, komik olduğun zamanlar var mıdır? YEŞİLÇAY: Çok benzediğim söylenemez ama arada Arzu Parlak gibi cümle kurduğumda, 'çık içimden Arzu Parlak' diyorum! Onun gibi konuştuğumu hissediyorum, Berna bilir! Ama asla şöyle bir cümle kuramadım hayatımda: 'Ben benimkine bakarken sen bana bakmak ister misin?'
LAÇİN: Çok şahane!
* Dizideki kızkardeşlik durumu gerçekte de böyle midir? LAÇİN: Çok yanlış adama sordun bu soruyu! Ben tek çocuğum.
YEŞİLÇAY: İki tane ablam var ve evet, gerçekten bu kadar sabırlı oluyorlar. Ya da sen oluyorsun onlara karşı...
BU İŞ ÇİZGİ FİLM MANTIĞINDA! * Hiç etrafınızda bu kadar absürd bir kızkardeş- abla ilişkisi gördünüz mü? LAÇİN: Sit-com biraz böyle bir şey. Sette eğlenmemizin sebebi o zaten; özgürlük alanı daha fazla. Çok saçma şeyler var ve onun keyfini rahat rahat çıkarabiliyorsun. Avaz avaz bağırıp sonra birden hiçbir şey yokmuş gibi devam edebiliyorsun. Gerekirse takla atabiliyor, sonra hiçbir şey yokmuş gibi örgü örebiliyorsun.
YEŞİLÇAY: Çizgi film mantığında! Mesela bugün Berna bana elektrik verdi...
* Nasıl yani? YEŞİLÇAY: Evet, ben sırtıma mikser sokuyorum kamburum çıksın diye. Onun fişini prize takıyor ve beni elektrik çarpıyor.
LAÇİN: Normalde yoktu böyle bir şey, biz ekledik!
* İçinizdeki delilik dışavurmuş olabilir mi! LAÇİN: Tabii canım. Ama kadın da sabır taşı filan değil! Sadece öyle olma gayreti içinde. Arada bir delirip, sonra birden kendini tuttuğu zaman da komik oluyor. O yüzden abla-kardeş ilişkilerinde mutlaka abla daha sabırlıdır ama bu onun abartılmış hali. Ne kimse bu kadar saçma olabilir, ne birisi bu kadar ciddi, sabırlı olabilir.
* Benim asıl merak ettiğim sabır taşı abla gerçekte de böyle mi? Allah için öyleymiş gibi duruyorsunuz! LAÇİN: Biraz var! (kahkahalar atıyor)
YEŞİLÇAY: Kendi aramızda Berna'ya 'öğretmenim' diyoruz.
LAÇİN: Elimde değil; bir şey gördüğüm zaman onu söyleme ihtiyacı hissediyorum. Kendimde en şikayetçi olduğum şey bu! Çünkü yoruluyorum. İlla ikna etmem lazım. Hele tekstte saçma sapan bir şey gördüğümde, her şeyi de görürüm bu arada, vıdır vıdır söylerim.
* Yormuyor mu bu insanı? LAÇİN: Oynadığım Dilek karakteri benim abartılmış halim. Dilek sürekli titizlikler yapıyor ya, aynı ben!
* Zorlanmıyorsun yani... LAÇİN: Bildiğim, yaptığım bir şeyi abartıyorum, hoşuma gidiyor. Kendi kendimin karikatürünü çiziyorum aslında. Kendimle dalga geçme imkanı bulduğum için de rahatlıyorum. Bir de kendi karikatürünü yapmak keyifli bir şey.
YEŞİLÇAY: Bugün bir sahne çektik mesela... Dershanede biz kantin işletmeye başlıyoruz, Dilek de dershanenin tuvaletine gidiyor ve oradaki sabunun kirini görüp, evden getirdiği sabunu oraya koyuyor. Bunu okurken de 'Aa bu aynı ben biliyor musun' dedi. LAÇİN: Mümkünü yok dokunamam ve öyle bir yere gideceksem mutlaka sabunum yanımdadır.
YEŞİLÇAY: Ben Berna'nın yanında kendimi pis hissediyorum!
* Ya sen Nurgül? Kendinde varolan saçmalama, abartma durumlarını karikatürüze ediyor musun böylelikle? LAÇİN: Ben hemen bir tane anlatayım. Bak mübaşiri anlatıyorum ama (Daha anlatmadan kahkahalar başlıyor) Bir mahkeme sahnesi çekiyoruz, mübaşiri oynayan bir arkadaş var. Çocukcağızı getirmişler, oyunculukla falan alakası yok, figürasyon olarak gelmiş. Sahnenin bir yerinde Nurgül pata pata öterken, lafını kesip, kolundan tutup çıkarması lazım. Ki Nurgül'ün de 'beni bırak, beni bıraaak' diye bağırması gerekiyor. Çocukcağız bir türlü gelip onu çekemiyor, unutuyor, dalıyor. Ondan önce de bir tiradı var Nurgül'ün, beş dakika hoto hoto diye konuşacak, sonra 'bırak daha konuşacağım' diyecek... Her seferinde başa dönüyor, bir daha o lafları söylüyor, ayakları şişti. Bir, üç, beş, yedi, çocuk gelmiyor. (En tiz sesiyle) 'Mübaşiiir, evlaaadııım, tutup çeksene kolumdan. Tut deyince tutucan, bırak deyince bırakıcan' diye bağırmaya başladı. (Gülmekten konuşamıyor) O günden beri, Nurgül dellenince, 'mübaşiiir' diye bağırıyorum...
ŞİRİN SEVER
|
|
|
|
|
|
|
|
|