|
|
|
|
|
|
'Topal davasında polis soruşturması eksikti'
Topal davasının hâkimi İskender Tepebaşılı: "Bir şarjörde Çatlı'nın parmak izini bulduk. Ama Çatlı o dönem ölmüştü. Silahı kendisi mi kullandı yoksa kullanması için birine mi verdi bilemezdik. Çatlı ile tutuklu polislerin telefon konuşmalarının içeriği de yoktu. Polisleri mahkûm etmek mümkün değildi.".
Kahramanmaraşlı İskender Tepebaşılı, şu an 69 yaşında. Bugüne dek hep kilit davalara bakan Tepebaşılı, 1969'da Fransa'da Ceza İnfaz Hukuku üzerine doktora yapmış. Zaten Fransızcası da mükemmel. Fransa'dan döndükten sonra aynı yıl Adana'ya hakim olarak atanan Tepebaşılı, 6 yıl Adana'da, 6 yıl Bolu'da, 23 yıl ise İstanbul'da görev yaptı. 1980 ihtilalinde tam 6 yıl Selimiye Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başkanlığı'nı yürüten Tepebaşılı, ardından 4 yıl İstanbul DGM Başkanlığı ve 3.5 yıl Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulundu. Tam 41 yıl ceza yargıçlığı yapan Tepebaşılı, doğumgünü olan 3 Ocak 2003'te emekli oldu. Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı iken, bir dönem kamuoyunda büyük yankı uyandıran, Kumarhaneler Kralı olarak tanınan Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesi davasına bakan Tepebaşılı, Topal davası için, "Polis soruşturması eksik yürütülmüştü. Topal öldürüldüğünde görgü tanıkları vardı. Polis onlardan emsal alıp, bugünkü gibi ateş edenleri ele geçirebilseydi olay çözülebilirdi. Ama o şekilde yapılmamış" dedi.
BİR DAVANIN KRİTİĞİ Davada idam cezası istemiyle yargılanan sanıkların delil yetersizliğinden beraat ettiklerine dikkat çeken Tepebaşılı, şöyle devam etti: "Çünkü dosyaya göre beraat kararı vermek gerekiyordu. Topal'ın öldürülmesinde bu polislerin parmakları vardır' denilen bir ihbar mektubu üzerine polis memurları sanık sandalyesine oturtulmuştu. Bunun üzerine Sarıyer Başsavcısı, harekete geçerek polislerin cep telefonlarını dinlemiş. Polislerin cep telefonunda Susurluk'ta ölen Abdullah Çatlı ile Mehmet Özbay sahte kimliğiyle arkadaş oldukları ortaya çıkmıştı. Muhtelif telefon görüşmeleri yapmışlar. Davada deliller vardı. Cinayette kullanılan silahlardan birinin üzerinde Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı'nın parmak izleri ele geçirildi. Dolayısıyla 'Abdullah Çatlı bu olaya karışmıştır. Bu polisler de onlarla arkadaştır, bunlar da yapmıştır' felsefesiyle dava yürümüştür. Ancak bu mantık, mahkeme heyetini mahkumiyet kararına götüremedi. Öncelikle konuşmaların içeriği yoktu. İkincisi Çatlı ölmüştü. Bu silahı kendisi mi kullandı, yoksa kullanan bir kimseye verdi mi, belli değildi. Dolayısıyla Çatlı'nın bu olaydaki fonksiyonu ne?Şarjörde parmak izi bulunuyor ama kendisi mi verdi, kendisi mi sıktı, yoksa birine mi sıktırdı, bunlar karanlık. Sırf telefon konuşmaları ile polisleri mahkum etmek vicdani açıdan mümkün değil. O dava temyiz de edilmedi. Ama Ağır Ceza'daki benim tecrübelerime göre katillerin eşkalleri üzerinde durulmalıydı. Beraat kararı verince tepkiler olmadı."
'HUYSUZ KIRCI' O dönem Topal davası ile Susurluk davasının birleştirilmesinin gündeme geldiğini, ancak DGM'nin bunu kabul etmediğini ve davayı kendilerinin bitirdiğini belirten Tepebaşılı, "Sanıklardan Haluk Kırcı bir gün duruşmaya geldiğinde yazdığı kitabı da getirdi. Cezaevinde yatan adamın kitabını ben ne yapayım? Ondan sonra bazı konuşmalar, huysuzluklar yaptı. Ben çok sabırlıyımdır, bir şey demedim. Ama savcı dayanamadı, müdahale etti. Sonra savcıya soruşturma açtılar. Ben de 'Mahkemenin inzibatını bozduğu için böyle oldu' dedim. Kırcı çok konuşurdu, ben örgüt sanıklardan alıştığım için dinliyordum" diyerek anlattı o günleri. Tepebaşılı, o dönem Topal davasını karara bağlarken, "Gerçek failler yakalandığında gereği yapılacak" demişti. Tepebaşılı, Topal davasında hala bir gelişme olmaması konusunda; "Aradan zaman geçti. Olay üzerinde pek durulmadı. Soruşturma ilk baştan yanlış yürütüldü. Siz telefonla konuşmayla böyle bir suçtan ağır ceza verebilir misiniz polislere?" dedi.
'PES ETTİ' 1989 yılında 2 No'lu DGM'nin başkanlığına getirilen Tepebaşılı, 1 Mayıs davasında yaşadıklarını da şöyle özetledi: "Hemen hemen 100 kişi tutukluydu. 1 Mayıs'ta Şişhane'de yapılan gösterilerde 1-2 kişi ölmüştü. Bu örgüt suçlarında yargılama zordur. Örgütle suçlanan sanıklar daha ziyade genç insanlar ve tahsilli insanlar, bu çok üzücü. O davada duruşmalar çok kalabalık geçiyordu. Sanıklar 15-20 sayfa, memleketin sosyal meseleleriyle ilgili savunma yapıyorlardı. 100-120 kişi tutukluydu. Her biri 15 sayfa okusa düşünün ne kadar süreceğini. Sınıf arkadaşım olan bir hakim albayla çıkıyorduk duruşmalara. Kalp hastasıydı. Sanıklara 'De ya uzatma be ya' dedi. Sonra dayanamadı, 'Ben hastayım gidiyorum' diyerek çekti gitti.
Özlem Yılmaz - Murat Keklikçi
|
|
|
|
|
|
|
|
|