Kuşlar bugün yarın burada
Dayanamıyorum. Ben bu ukala Fransızlar'a pek katlanamıyorum. "Sizin oralarda hastalık varmış" diyorlar. "Evet" diye başımı sallıyorum. "Kuşlar bugün yarın burada, biliyorsunuz göçmen kuşlar hani kanatlı", ellerimi kanat gibi çırpıyorum. "İnmelerini nasıl engelleyecekseniz!"
İnsan uzakta olunca her şey masalmış gibi geliyor. Biraz önce CNN'de gazetemin birinci sayfasını gördüm. Spikerin elinde SABAH Gazetesi'nin birinci sayfası vardı. O elinde salladıkça ben fotoğrafa bakmaya çalışıyordum. Fotoğrafta ise başka bir şeye bakmaya çalışan bir sürü insan! Bir tavuğa... Cep telefonuma bayram mesajları geliyor. Nasıl buruk bir bayram. Bir gece önce yine CNN'de kuş gribi ile ilgili canlı bağlantılar yapılıyordu. Sağlık Bakanlığı'ndan bir Türk görevlideydi sıra. Adam nasıl heyecanlıydı anlatamam. Sanırsınız Larry King'e çıkmış. Ne diyeceğini şaşırdı, o cümleler kurmaya çalıştıkça ben gerildim. Sonunda "Biz bütün önlemleri aldık, korkmaya gerek yok" dedi de bir nefes aldık. Açıklamalarına inandığımızdan değil, kelimeleri saçmalamadan tamamladı diye. Bütün Avrupa Türkiye'deki kuş gribini konuşuyor. Ortak soru "Nasıl oldu da Van'da ortaya çıkan hastalık bir anda batıya sıçradı. Yani nasıl oldu da Ankara'da ortaya çıkıverdi birden?" Ne zaman Paris'e gelsem, kendi kendime telkinlerde bulunuyorum. Siyaset konuşmayacaksın. Türkiye hakkında konu açmayacaksın. Yani eğer keyfini bozmak istemiyorsan... Huzurlu bir tatil istiyorsan, birkaç Parisien'i pataklamak istemiyorsan... Olmuyor işte. Ancak bir iki gün sessiz kalabiliyorum, sonra kendimi tutamıyorum. Kim ne derse desin Fransızlar, özellikle Parisienler hayatta en sevdiğim şehir olan Paris'ten bile beni soğutacak güçte. Hepsi değil tabii. Her gelişimde müthiş insanlarla tanışıyorum. Entelektüellik eşittir ukalalık demeyen cinsten. Uzun lafın kısası. Bu aralar Fransa'nın gündeminde yine Türkiye var. Kuş gribi. Kelimeleri uzata uzata "Sizin oralarda hastalık var" diyorlar. Yoksa ben mi alıngan oldum? Dayanamıyorum. "Var. Bizim oralarda hastalık var. Her an size de gelebilir. Uçan kuşların yere inmesini engelleyemeyeceğinize göre. Kuşlar bugün yarın burada." Sonra ani bir öksürük krizine tutuluyorum. Bilinçli yapsam bu kadar olur. Ne bilinçlisi. Paris'e geldiğim ilk günden beri korkunç hastayım. Baş ağrısı, kuru öksürük... Fransızlar mı? Şaka yaptığımı anlayana kadar garip bir yüz ifadesiyle izliyorlar beni.
*** Taksiye bindiğinizde önünüzde iki şık vardır: Ya şoför yokmuş gibi davranacak her türlü konuşmanızı gerçekleştireceksiniz ya da gideceğiniz yere kadar sus pus oturacaksınız. Bizim aile tahmin de edeceğiniz gibi geveze cinsten. Arabaya adımımızı attığımız anda konuşmaya başlarız. Kavga edilir, dedikodu yapılır, sohbet edilir. Geçenlerde yine bir taksideyiz. Annem önde. Kardeşim ve ben arkada. Kardeşim nasıl öksürüyor anlatamam. Annem söylendikçe söyleniyor: "Şurup almıyorsun kızım, şurup. Ben sana söylüyorum şöyle söktürücü bir şurup alırsak yarına hiçbir şeyin kalmaz." Annemin bahsettiği söktürücü şurup öylesine söktürür ki sizi ciğeriniz çıkıyormuş gibi olur. Korkunç bir şeydir. Öksürürken neredeyse canınız acır. Kardeşim de ben de sevmeyiz bu şurubu. "Anne söktürücü şurup istemem, yumuşatıcı şurup alalım o bana daha iyi geliyor" diye cevap verdi kardeşim, ardından öksürük krizine tutuldu. Annem söktürücü diye tutturdu, biz yumuşatıcı. Ardından neden bir şurubun ötekinden daha iyi olduğunu, üç işten anlamayan tartıştık durduk. Tabii bu arada taksi şoförünü tamamen unuttuk. Trafik açılıp biraz ilerlemeye başlayınca, "Köşedeki eczanenin önünde durur musunuz" diye sordu annem; "Bir şurup alayım kızıma." Durduk. Annem koştu, şurupla çıktı. Arabaya binip kapıyı kapadıktan sonra, kardeşim sordu, "Ne buldun?" Annem "Söktürücü" dedi. Biz derin bir nefes aldık. Taksi şoförü patladı: "Eh ablacım pes, çocuklar istemiyor işte söktürücüyü, canları acıyormuş öksürürken. Gidip de söktürücü almanın sırası mı şimdi, içmeyecek çocuk, boşuna para verdin." Annem belli belirsiz, "Size ne canım?" diyecek oldu. Taksi şoförü daha da kızdı. "Size ne olur mu, şurada uzun zamandır beraberiz. Alsana bir yumuşatıcı herkes mutlu olsun." İşin komiği annem aslında yumuşatan bir şurup almış yanlışlıkla söktürücü demişti. Bu ortaya çıkınca hep beraber, taksi şoförü dahil gülmeye başladık, kardeşimin öksürükleri eşliğinde.
*** Paris'te öksürdükçe, aklıma bu hikaye geliyor. CNN'de ilk haber Türkiye'deki kuş gribi... Cep telefonlarında bayram mesajları... Bütün moda dergilerinde "Kate Moss'a sahip çıkın" yazıları. Uyuşturucu kullanırken yakalanmamış mıydı o? Bir de Şaron var gündemde. Kocamın gündeminde ise Galatasaray- Beşiktaş maçı. "Efes Cup"mıymış neymiş. Yine bulduk bir maç yani. Üstelik Galatasaray yenildi. Bir süre kuş gribini falan unuttuk yani...
|