| |
Biz bize benzeriz!
Türkler ile Kürtler etle tırnak gibidir, derler ya sahiden doğru. Hele hele coğrafyamızın demokrasi kültürünü öyle özümlemişizdir ki, insan haklarına saygı olursa işte bu kadar olur! AB ile müzakerelere oturan Türkiye'de, hâlâ ifade özgürlüğü tartışılırken, Kuzey Irak'taki din kardeşlerimiz de sanki bizimle idrar yarıştırıyor: Kuzey Irak bölgesi Erbil'de, 2 ay önce Kürt kökenli Avusturya vatandaşı Kemal Seyid Kadir isimli bir kişi tutuklanıyor. Nerede, ne zaman yazdığı açıklanmayan bazı yazılar yazdığı öne sürülüyor. Yazdığı yazılarda da, "Bölgesel Kürt yönetimi başkanı, Kürdistan Demokrat Partisi lideri Mesud Barzani ile ailesini eleştirdiği" öne sürülüyor. Barzani ailesi ve mücadelesine saygısızlık ile suçlanıyor. "Uygun olmayan yazılar" yazdığı ileri sürülüyor. Ne var bunda diyeceksiniz, ama öyle değil işte! Kürt kökenli Avusturyalı'ya, Kürt mahkemeleri 30 sene hapis cezasını yapıştırıyorlar. Sebebi ne? Uygun olmayan yazılar yazmak! Barzani'nin partisinin adı ne? Demokrat Parti! Bence bütün suç yine Avusturyalı öğretim üyesi Kemal Kadir'de! Avusturya mı zannettin orayı kardeşim?
Allah'ın sopası yok, deriz. İyi ki de yok. Olsaydı, sabah akşam kafamızdan sopa eksilmezdi. Hiç de fena olmazdı. Birisi hak mı çiğnedi, bir başkası zulüm mü yaptı, rüşvet alıp adam mı kayırdı, tepeden sopanın indiğini düşünsenize... "Yargısız infaz" diye karşı da çıkamazsın. Böylece bütün millet, sopa inecek korkusuyla mumdan doğru davranırdı... Hayal bile güzel. Sopa korkusuyla rüşvetin, ahlaksızlığın, yalan dolanın kötü kazınırdı.
Evde eş dostla muhabbet ederken bile, en küçük bir patavatsızlıkta veya saygısızlıkta ince bir sopanın yan taraftan usulca dürtmeye başladığını varsayın... Fakat ne yazık ki sopa olmadığı için, herkes köpeksiz köyde değneksiz geziyor.
Allah'ın sopası yok ama nasıl ceza vereceğini de bilmiyor değil. Geçen gün, büyük şehirlerde görev yapan polise tazminat verilmeli, diye yazdım, hükümetten tıs yok. Çünkü sayın İçişleri Bakanımızın tuzu kuru... Kendisi özel koruma altında... Polisin hangi şartlarda çalıştığı da mesele değil.
Anavatan grup başkan vekili Süleyman Sarıbaş'ın anlattıklarına bakın o zaman: "İçişleri Bakanı ile aynı mahallede oturuyoruz. Savunma Bakanı Vecdi Gönül'le Adalet Bakanı Cemil Çiçek de onlarla aynı apartmanda oturuyorlar. Tabii onların binasında koruma var. Ama onların 15-20 metre ötesinde 3 haftada 10 ev soyuldu."
Demek ki "bakan" olup korunduğun zaman mesele yok! Benim de bir teklifim var. Madem polise görev tazminatı falan verilemiyor, kadrolar genişletilemiyor, o halde bütün millet "bakan" yapılsın! Koruma altına alınsın! Belki halkımız içinden çok başarılı bakanlar da çıkacaktır.
2006'nın da güzel ülkemizde matrak olaylarla geçeceğinden emin olabilirsiniz. Hepinize iyi yıllar dilerim.
|