|
|
|
|
|
|
Aslında ota şeye ağlayan biriyim
* 50 yaşında Keloğlan'ı oynamak... ERBİL: 48! Ayıp oluyor ama üstüne basa basa 50...
* Peki 48 yaşında Keloğlan'ı oynamak; hep muziplik, hep fırlamalık, hep şovmenlik yormuyor, sıkmıyor mu? ERBİL: Bu benim yaşam tarzım. Özel hayatımda da böyleyim. Oynamıyorum bunu. Doğalım, girdiğim ortama her zaman pozitif bir enerji katmaya çalışırım. 15 yaşımda da böyleydim, şimdi de böyleyim.
* Vakti zamanında sizin için demişler ki; 'Hep güldüren komik tarafı öne çıktı ama canı istesin bir dram oynasın, hüngür hüngür ağlatır; içini kanırtır insanın...' ERBİL: İşte bu projeye ve senaryoya bağlı bir şey. Gelmiyor ki böyle bir rol! Yoksa isterim tabii; oyuncu dediğin her şeyi oynar. DENİZ: Ya bir programda özel bir soru sorulmuştu ve ağlamıştın sen...
* Neydi soru? DENİZ: Hatırlamıyorum. Ama Türkiye'nin yarısı ağladı o gece M. Ali Erbil'le... ERBİL: Ben de hatırlamıyorum. Hep insanlara mutluluk vermeyi misyon üstlenmişim ya sanki; kendimi çok tutuyorum televizyonda... Mesela bir özürlü çocuk geldi, onun mutlu halleri, bana hediye vermeleri, zor tutuyorum ağlamamak için.
* Siz de ağladığınız zaman karizmayı çizdiriyorsunuz! ERBİL: Yani bir anlamda... Yoksa ota şeye ağlarım! Sahi söylüyorum İbrahim'den (Tatlıses) daha çok ağlarım. İddialıyım bu konuda. (gülüyor) Ama orada çok zor. Her an ağlarsam Kuşum Aydın olurum!
|
|
|
|
|
|
|
|
|