| |
Cevabını bekleyen yazı!
Meslek büyüğümüz Hıncal Uluç, bendenizi köşesine misafir etmiş, "Vay be!" diye başlayıp, "Hadi be!" şeklinde muhteşem bir kafiye ile bitirdiği 101 kelimelik yazısına, ancak kendisi gibi bir duayenden beklenebilecek ustalıkla, bir sürü yakıştırmayı sığdırma başarısını göstermiş! Şapka çıkarttım. Daha yazıya girerken, "Tam beni tarif etmiş ama adımı vermeye cesaret edememiş" diyor. Gerek antidemokratik yasalarla, gerekse de sivil çapaçulluklarla muhasara edilmiş yazarlar bir de "büyük" yazarlardan korkacaksak eğer yandık demektir. Sahiden korkmalı mıyız Hıncal abi?
"Adını vermeye cesaret edememek" türünden kelimelerle halk arasında son derece yaygın bir "dip duyguyu" dışa vuran yazarımız, Orhan Pamuk'a saldıranları niçin savunduğunu da dışa vurmuş bulunuyor. Biraz psikolojik kaçtı ama suç bende değil. Konu neydi? Ben, Orhan Pamuk'a karşı adliye çıkışında gösterilen "saldırgan" tutumu haksız ve gereksiz bulmaktayım. Bu protesto edilmesin demek değildir. Her kim olursa olsun bir insanın bedensel varlığına ve hayat hakkına yönelen saldırgan tutum, protesto değildir. Hele hele farklı düşünenlerin birlikte yaşayabileceğini kabul etmiş çağdaş bir protesto biçimi hiç değildir, saldırganlık! "Hoşgörü" denilen meret sadece otobüste birisi ayağınıza bastığı zaman mı lazım olur insana? Yoksa Orhan Pamuk, Türk milletinin canına kast ettiği gerekçesiyle mi hoşgörüyü hak etmiyor? Evet, onu hoş görmek zorunda değiliz elbette. Ama buradan "saldırmak" sonucu çıkmaz.
Yazarımız, bu saldırgan tutumu, "yumurta ve domates atarak protesto etmek" şeklinde algıladığı ve yansıttığı için, buna "menemen özgürlüğü" demiştim. Buna öfkeleniyor. Oysa bir insana "domates" atmak bile küçük bir saldırı niteliğindedir. Hıncal abi, Orhan Pamuk'un protesto edilmesini "yasakladığımı" söylüyor. Diyor ki, "İlker'e göre, vatandaş koyun olmalı gözüyle gördüğü hırsızlık, çapulculuğa göz yummalı, ülkesine, milletine saldıranlara aldırmamalı, sesini kesip oturmalı, 'Bana dokunmayan yılan bir yaşasın' demeli." Vallahi bu demagoji bile değil. İyi bir demagoji ince sanat gerektirir. Tam tersi, Şişli Adliyesi önündeki çapaçulluğa göz yuman hatta haklılık payesi veren kişi bizzat kendisi. Bense buna karşı çıkıyorum. Uygarca protesto başka şey, politik çapulculuk başka şey.
Toplumsal deneyimlerimizle ve tarihsel dokularımızla düşünelim: Ben Türkiye'de, ne adına olursa olsun her türlü saldırganlığı reddediyorum. Çünkü deneyler, uygar öğrenmelerin kolay yaygınlaşmadığını ama çapulculuk ve saldırganlığın çok kolay yaygınlaşabildiğini gösteriyor. Normal bir insanın bunu görmesi için, sosyoloji ve hukuk tahsil etmesi gerekmez. (Bakınız, 6-7 Eylül 1955, vatanseverlik çapulculuğu!) Hıncal Uluç, "Demokratik faşizmci" ne demek diye soruyor: Özgürlükçü görünen saldırganlık demek! Doğan görünümlü Şahin gibi bir şey! Neden eleştirirken ismini vermediğime gelince; maksadım Hıncal Uluç'u suçlamak olsaydı isim verirdim. Asıl amacım, toplumsal huzuru tehdit eden zihniyet ve kavrayışlara işaret etmekti. Bu defa şöyle doyurucu bir cevap bekliyorum Hıncal Abi, iyi çalışmalar!
|