Sosyal güvenlik reformu işgücü piyasasıyla uyumlu olmalı
Sosyal güvenlik reformu da, kayıtdışılıkla mücadele de, ekonominin en öncelikli gündemlerini oluşturuyor. Kayıtdışılığın en yagın alanı ise istihdam piyasası. Normalde sosyal güvenlik reformundan emeklilik yaşının yükseltilmesini anlıyoruz. Ancak yapılan son bir araştırma, sosyal güvenlik reformu ile işgücü piyasasının birlikte ele alınmasını ve uyumunu ortaya koyuyor. Aşağıda bu araştırmanın özetini okudukça, bazı tapuların yıkılması gerektiği sonucu ortaya çıkıyor. Araştırmayı yabancı sermaye, şirketlerin finansmanı ve bankaların aracılık maliyeti üzerindeki yükler konusunda yaptığı araştırmalarla tanınan Merkez Bankası danışmanı Ercan Türkan yapmış. Merkez Bankası internet sitesinde yer alan raştırmanın bulguları özet olarak şöyle:
* Yapılan bütün tespitler, tarımın, kırsal alanların, küçük ölçekli işyerlerinin, kadın, çocuk, yaşlı, eğitimsiz nüfusun, kayıtdışı istihdam açısından en kırılgan kesimler olduğunu göstermektedir. Bu kırılganlıklar ise çok büyük ölçüde Türk ekonomisinin mal ve hizmet üretim modeli ve sosyal yapısı ile ilişkilidir.
* Belki de bu nedenle bugüne kadar çıkarılan af ve benzeri yasalar ile ülke olarak kayıtdışılık ile mücadelemiz sonuçsuz kalmıştır. Dolayısıyla sorunun çözümünü sadece mali yükün azaltılmasına indirgemek süretiyle hafife almadan, temelinde eğitim olan geniş kapsamlı bir strateji ihtiyacı, burada kendini göstermektedir.
* Türkiye'de sosyal güvenlik reformu denildiğinde, ilk akla gelen sözümlerden birisi emeklilik yaşını artırmak olmaktadır. Yaş sınırı belirlenirken esas alınan çerçeve ise genel olarak AB ülkeleridir. Oysa her ülkenin kendine özgü koşulları vardır.
* Türkiye'de istihdamın ortalama yaşı 36'dır. AB-15, ABD ve Polanya'da ise ortalama yaş 40 civarındadır. Diğer OECD ülkelerinden Kore'de 41, Japonya'da ise 43'ün üzerindedir. OECD ülkelerinin genelinde istihdam Türkiye'ye göre 4 ile 7 yaş arasında daha yaşlıdır.
* Türkiye'de istihdamın ortalama yaşı 36.2 olmasına rağmen, bu rakam sanayide 32.7, hizmetler sektöründe ise 34.7'dir.
* Çocuk istihdamı olarak nitelenen 15-19 yaş grubundaki çalışanların toplam istihdam içindeki payı yüzde 6.6'dır. Bu yaş grubu henüz eğitim yaşı olduğu için bu oran diğer ülkelerde çok daha düşüktür. Örneğin AB-15'te yüzde 2.8, ABD'de yüzde 4.2, Japonya'da yüzde 1.5, Kore'de yüzde 1.1, Polonya'da yüzde 1 civarındadır.
* Türkiye'de istihdamın yaşı 36.2 iken işsizlerin ortalama yaşı 29.6'dır. İş arayanlar çalışan nüfustan 6 yaş daha gençtir. Üstelik bu gençlerin yüzde 35'i hane halkı reisidir.
* Göreceli olarak genç bir istihdama, genç bir nüfusa, istihdamdan daha genç ve daha eğitimli bir işsiz ve işbaşı yapmaya hazır nüfusa sahip olan bir ülkede, emeklilik yaşının diğer ülke standartları esas alınarak belirlenmesi ne derece sağlıklı bir karardır? İşgücü piyasasına erken yaşta girmesi ve sosyal farklılıklar nedeniyle diğer ülkelerdeki yaşıtlarına göre daha çabuk yıpranan ve hayatta kalma ümidi daha düşük olan bir insanın emeklilik yaşının yüksek belirlenmesi ne derece sağlıklıdır?
* Sağlıklı bir karar olması bir yana, bu yapının ekonomik bir mantığı var mıdır? Ortalama 32-34 yaşında bir çalışma yapısına sahip sanayi ve hizmetler sektöründe hangi işveren 55-60-65 yaşındaki bir işgücünü bünyesinde tutmak ister?
* Ekonomik ve rekabet gücü açısından daha yaşlı, daha eğitimsiz bir istihdam yapısıyla devam etmek, Türkiye'nin genel verimlilik yapısını nasıl etkileyecektir? Yüksek emeklilik yaşına sahiplik, verimlilik kaybı ve kaynak israfı anlamına gelmeyecek midir? Bu kaynak ve verimlilik israfının bedeli sosyal güvenlik kuruluşlarının aktüeryal dengelerinin sağlanması mıdır?
* Bu soruların cevabı bizi şu noktaya götürmektedir: Türkiye, işsizlik sigortasının maliyetini mi, yoksa sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarını mı ödemelidir? Global ölçekte rekabetin keskinleştiği bir konjonktürde ikinci seçenek daha mantıklı durmaktadır.
* Ancak, emeklilik için yüksek yaş sınırına odaklanmak yerine, olası emekli maaşı alma süresi, prim ödeme gün sayısı ile maaş bağlama oranları arasında dengeli bir ilişkinin kurulduğu esnek bir sistem, daha doğru bir yaklaşım olarak görünmektedir. Türkiye'nin istihdam politikasını belirleyen veya yönlendiren tek değişken, sosyal güvenlik açıkları olmamalıdır. Önemli olan, işgücü piyasası ile uyumlu bir sosyal güvenlik sisteminin kurulması ve sistemin açıklarının hangi kaynaklardan finanse edileceğinin kararlaştırılmasıdır.
Sonuç "Camiye lazım olan mescide haramdır" Türk Atasözü
|