| |
Ertesi gün hüznü
1997'den bu yana ilk kez bir AB zirvesinde Türkiye gündeme gelmedi, konuşulmadı. O nedenle de Brüksel'deki zirveye Türkiye'den ne politikacılar ilgi duydu, ne de basın veya medya. Ancak AB medyası Türkiye, yani Orhan Pamuk davası haberleriyle doldu taştı. Hem de ne ifadelerle bir bilseniz...
Orhan Pamuk duruşması öncesi ve sonrası Şişli Adliyesi önünde "Burası Avrupa değil Türkiye" sloganları atanları kutlarız. Amaçları AB'deki Türkiye karşıtlığına koz vermekse, hedeflerine ulaştılar. Hem de fazlasıyla. Avrupa medyasındaki haberler ve yorumlar, herhalde bundan böyle AB'nin Türkiye raporlarının en esaslı malzemesini oluşturacak. Neler denmiyor, ne ifadeler kullanılmıyor ki; buyurun birkaç örnek: "Bir ülkede düşünce özgürlüğü, sadece hükümetin dış politika ilişkileri için bir zorunluluk olarak bahşedilmişse, o düşünce özgürlüğü değildir. Gerçek anlamda düşünce özgürlüğünün bulunmadığı bir ülke de AB üyesi olamaz." (Avusturya gazetesi "Die Presse") "Orhan Pamuk davası 'Türkiye acaba geri mi gidiyor' sorusunu akıllara getirdi." (Alman gazetesi "Frankfurter Rundschau") "Pamuk davasında Avrupa değerleri dışında herşey vardı." (İngiliz gazetesi "The Times") Ve hüküm de Alman gazetesi "Die Welt"ten geldi: "Türkiye için kara bir gün!" Pamuk sayesinde ünü dünyaya yayılan Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesine göre açılmış davaların bir faydası oldu; safları belli etti: AB'yi ve özgürlükleri savunanlar maddeye karşı, AB karşıtları ise maddenin ateşli destekçisi. Peki hükümet bu safların hangisinde yer alıyor? Pamuk davasında izlediği tutuma bakılırsa, ortada! "Human Rights Watch"in (İnsan Hakları İzleme Örgütü) davaya gönderdiği gözlemci Daniel Hahn'a göre ise, "Yetkililer sadece zaman kazanma" ve "Görünüşü kurtarma" yani oyalama politikası yürütüyor! Başbakan Erdoğan'ın " Olay yargıda. Yargının vereceği karara, işinize geldiği zaman 'eyvallah' diyeceksiniz. İşinize gelmediği zaman feveran edeceksiniz " şeklindeki açıklaması da bunu doğruluyor. Çünkü aynı Erdoğan, İstanbul 4'üncü İdare Mahkemesi'nin Ermeni Konferansı'nı durdurma kararına, "Düşüncenin açıklanacağı bir toplantı için böyle bir karar alınmasını tasvip etmem mümkün değil. Hele hele 'Daha ileri bir demokrasi, daha özgür bir Türkiye' dediğimiz bir dönemde" diye feveran etmişti. Bu mantığa göre, şimdi Pamuk davasında "eyvallah" demiş olmuyor mu?
"Yakar top" oyunu gibi Avrupa basını mahkemenin kararını "Topu hükümete attı" diye değerlendirdi. Bize ulaşan bilgilere göre hükümet, yani Adalet Bakanlığı da Yargıtay'a şutladı. Yani ondan görüş istedi. Yargıtay'da iki eğilim var: Bir bölümü davanın "Usül hukuku" açısından ele alınması gerektiğini savunuyor, bazıları da "Maddi hukuk" açısından. İlk görüşe göre dava açılabilmesi için bakanlık izni şart, ikincine göre ise izine gerek yok! İki görüş birlikte gönderilip, son sözü Adalet Bakanı Çiçek'in vermesi istenecek! Yani "yakar top" elden ele dolaşıp duracak. Gelin de, Uluslararası Af Örgütü'nün "Türkiye, 301'inci maddeyi bilinçli olarak hazırladı" iddiasından etkilenmeyin Erdoğan konunun yarın Bakanlar Kurulu'nda görüşüleceğini söylüyor. Dileriz açık, içten, özgürlüklerden yana ve kararlı bir tutum belirlenir. Yoksa yeni davalar yolda: Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Prof. Dr. Baskın Oran, Hırant Dink, Ferhat Tunç ve daha niceleri... Ve Türkiye-AB Karma Parlamento Heyeti Eşbaşkanı Joos Lagendijk de diyor ki: "Yeni davalar açılırsa, müzakere süreci duracak!" Irkçı bir anlayışı yansıtan, Anayasa'daki "Türklük" kavramıyla ters düşen, özgürlükler için tehdit oluşturan 301'inci madde ayıbından Türkiye'yi kurtarmak zorundayız. Hem de derhal. Yoksa başımız tam derde girecek.
|