| |
Edebiyat-ı Cedide dediğin gazoz ağacı mı?..
Beşiktaş Belediyesi 19 Aralık Halit Ziya Uşaklıgil'i anacakmış. Davetiyeyi okuyunca hüzünlendim, anılar oltasına takılıp, ilk gençlik yıllarıma gidiverdim. Başımın içinde gösterime giren kısa, sanal filmi size de izlettireyim gelin.
Kendi sesimize âşık Pertevniyal Lisesi koridorlarının akustiği Şengül Hamamı' nda yoktu. Bir ucundan anahtar şakırdat, öbür uçtaki kulağının dibinde sallıyorsun sanırdı. Teneffüslerde solo ya da koro halinde kırık hava, yanık hava, uzun hava tutturup bilahare kendi sesimize aşık olmamızda akustiğin payı büyüktü yani.
Ses cinneti Bağırtılı, çağırtılı, küfürlü tepinmelerimiz diğer koridorlardan yankılanan ikizleriyle birleşince, stadyumlara eşdeğer volüm ziyanlığı sıçrardı okula. O ağır fırçayı da yine böyle bir ses cinnetinden yemiştik zaten. Edebiyat öğretmeni (bizimki değil) nöbetçiymiş. Geldi, yakaladı, susturdu, sordu. - Kim bu sınıfın mümessili? Kısa bir sessizlikten sonra kuzu kuzu öne çıktım: - Benim efendim. - Mümessillik teneffüste de devam eder bilmiyor musun? - Bi... Biliyorum efendim. Affedersiniz. Sok sınıfını içeri, sonra hemen yanıma gel!
Morarmıştı Bir şey dememe kalmadan, patırtıyla koşuşturup doldular sınıfa. Ortada, nöbetçi öğretmenin burun ucunda kalakaldım. Hiddetten morarmıştı adam. Kükredi: - Sen benim eski bir asker olduğumu biliyor musun? Bi... Biliyorum hocam. - Disipline ne kadar ehemmiyet verdiğimi de biliyor musun? - Eee. Evet hocam. - Peki sen bu kitabın üzerinde ismi resmi olan adamı tanıyor musun? - !!!!!!! - Elime bak elime. Ne yazıyor üstünde? Halit Ziya Uşaklıgil. - !!!!!! - Kimmiş bu söyleeee? - Ho... Hocam şairdi galiba. Yani yazardı da, şiirler filan da yaza... - Sus cahil. Ruhunuz köhnemiş sizin, ruhunuz.
Gönlüne sağlık Felaketler üst üste. O dersin boş geçeceği tuttu. Biyolojici hastaymış. Omzumdan itti, ardımdan kendisi de girdi sınıfa ve gürledi: - Avantadan bir edebiyat dersi vereyim size. Esas hocanız Müslüm Bey arkadaşımdır. Ağzına, gönlüne sağlık der. Sonra elindeki kitabı yeniden sallamaya başladı: - Kim buuu? Tanıyanınız var mı? Sinek sesi haricinde çıt çıkmayan sınıf halinde bekleşiyoruz. Daha da yükseltti sesini: - Halit Ziya Uşaklıgil'i tanımıyorsanız ölün. Gidin kendinizi Sarayburnu'ndan atın. Sorana, "Halit Ziya'yı tanımıyorum, yaşama hakkım yoktur" deyin.
Hicap içindeyim Korkuyla açılmış gözlerimiz yerlere nişan almış durumda: - Siz şimdi Edebiyat-ı Cedide desem aval aval bakarsınız. Aşk-ı Memnu'dan , Kırık Hayatlar' dan söz etsem heykel kesilirsiniz. Nerde kaldı ki, Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası'nı bileceksiniz. Hicap duyuyorum. Yıkılın karşımdan çabuk... Oturduğumuz yerde zaten çoktan yıkılmış olduğumuz için kımıldayan olmadı. Hoca kendi gazıyla savrulduğu şarampolü kavrayıp, bir oktav aşağıdan seslendi: - Yok yoook!.. Siz yıkılmayın. Siz burada kalın. Utancınız, kör cehaletiniz, edebiyattan zerre tat almamış huylarınızla zevzek bir güruh olarak sefil yaşantınızı sürdürünüz.
Melali anlamayan nesil Sesindeki desibelin düşmesinden cesaret alıp, yüzüne kaçamak bakışlar atabildik. Aaaa!.. Adam ağlıyor be! Gözlerinden ip gibi yaş dökülüyor. Sesi çatallaştıkça yumuşuyor: Melali anlamayan nesle aşina değiliz çocuklar. Ömer Seyfettinleri, Halide Edipleri, Halit Ziyaları tanımayan bilmeyen gençliğe kendi gençliğimiz diyemiyorum. Bunları size biz öğreteceğiz. Fakat biz ne yapıyoruz. Dur-sus-koşma-bağırma-takışma-didişme-itişme-kavgalaşma!.. Tek yaptığımız bu. O zaman müsaadenizle ben yıkılıyor, gidiyorum bu sınıftan. Ardımda çok ehemmiyet verdiğim bu kitabı, Halit Ziya' yı bırakıyorum size.
Hayal gücü Askerlik günlerinden kalma alışkanlıkla dimdik, vakur, rap rap yürüyüp çıkıyor . Dakikalarca suskun, hareketsiz, mel mel bakışıyoruz birbirimize. Sonra ön sıradan, sınıfın saf çocuğu Necati'den masum bir soru hepimize: - N'aaptık ki biz denize atlayalım? Gerisini hayal gücünüze bırakıyorum dostlarım.
Yorgun küskün Hikayemin sonuna gelince. Hocanın giderken kürsüye bıraktığı kitabı alıp adeta hatim ettim. 2 ay kadar sonra yine aynı koridorda o hocamıza rastladım. Yanına koşup asker selamı çaktım. Sonra en az 5-6 dakika, asla da teklemeden; Halit Ziya kimdir, Edebiyatı Cedide nedir, bir bir anlattım. Veee!.. Ve onun yorgun, küskün gözlerini yine ıslattım. Nur içinde yat hocam.
|