| |
Siyaseti temizlemek
Uluslararası Saydamlık Örgütü araştırmasına siyasilerden tepki gelmedi... Oysa araştırmada yolsuzluğa bulaşmış kurumların başında siyasi partiler gösterilerek, en çok onların ayağına basılıyor. Bu sessizliği nasıl yorumlamalı? Üstüne alınmamak mı, yoksa "susma hakkı"nı kullanmak mı?.
Başbakan Erdoğan, Avustralya'daki son konuşmasında "Türkiye'de artık dürüstlüğün hakim olduğunu, çalmaçırpmanın bu dönemde minimize edildiğini, yani azaltıldığını" söyledi. Ancak ne yazık ki, gerek Uluslararası Saydamlık Örgütü'nün anketinin, gerekse AK Parti'nin yaptırdığı araştırmanın sonuçları halkın bu görüşte olmadığını ortaya koyuyor. Hatta tam tersini düşündüğünü. Sonuçları hatırlatalım: AK Parti deneklerinin yüzde 71.5'i hükümetin yolsuzlukla mücadelede başarılı olmadığı yönünde görüş belirtti. Uluslararası Saydamlık Örgütü deneklerinin (2.036 kişi) ise son üç yılda yolsuzluğun azalmadığına inandıkları, gelecek üç yılda azalacağı umudu da taşımadıkları ortaya çıktı. Bu izlenim ya da görüşün nedenini bulmak için yine Uluslararası Saydamlık anketinin bir başka sonucuna bakmak yeterli: En kirli kurumların başında partiler, yani siyaset geliyor. O halde Erdoğan'ın ifadesiyle, "Çalmaçırpmanın azaltıldığı"na halkı inandırmak için önce siyasetin temizlenmesi gerekiyor. Onun da olmazsa olmaz üç koşulu var: Dokunulmazlığın daraltılması, siyasetin finansmanının şeffaflaştırılması, siyasi reformlar. Sırasıyla ele alalım.
Dürüstlüğün azı-çoğu olmaz Uluslararası Saydamlık'a göre, parlamenterlerin dokunulmazlığı yasalar önünde eşitlik ilkesini zedelemeyecek ve kamu otoritesini zayıflamayacak kapsamda tutulmalı, yolsuzluğa karışmış olanlara zırh işlevi görmemeli. Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Burhan Kuzu bir ara milletvekili dokunulmazlığına AB standardı getirecek çalışma yapmıştı ama yarıda kaldı. O çalışmada dokunulmazlığın "Meclis çalışmalarındaki oy ve sözler, Meclis'te ileri sürülen düşüncüler ve bu düşüncelerin Meclis dışında da açığa vurulması" ile sınırlandırılması öngörülüyordu. Siyaseti yolsuzluk şaibesinden kurtarmak için hiç değilse zimmet, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma gibi yüz kızartıcı suçları dokunulmazlık kapsamı dışına çıkarmak şart. Vakit geçirmeden. Uluslararası Saydamlık raporlarında referans gösterilen Hollanda İçişleri eski Bakanı Catherine Dales'in dediği gibi: "Bir hükümet ya dürüsttür ya değildir. Biraz dürüstlük olmaz. Bir yönetim de hükümet dürüstse düzgün çalışabilir, değilse çöker. Hükümetin dürüstlüğünde azalma, halkın güvenini yitirmek anlamına gelir. Ve halkın güveni olmazsa, demokrasi işleyemez." Siyasetin finansmanı konusuna gelince; Uluslararası Saydamlık malumu -yine- ilan etti: "Türkiye'de partilere ve seçim döneminde adaylara yapılan bağışlarda şeffaflık yok." Örgüt son yıllarda partilere bağışların bilgisine ulaşılabildiğini, ancak kimin ne verdiğini öğrenmenin mümkün olmadığını söylüyor, bunu demokrasinin yumuşak karnı olarak gösteriyor. Yanlış mı? Ve nihayet siyasi reformlar. Bu da, parti içi demokrasiden adayların belirlenmesine kadar geniş bir alanı kapsıyor. İktidarıyla, muhalefetiyle tüm siyaset kurumu hamama girip keselenmedikçe, AK Parti Afyon Milletvekili Mahmut Koçak'ın yönetimindeki Politika Merkezi'nin anketinin de ortaya koyduğu halktaki "Derin güvensizlik" sürüp gidecek: * Seçim sistemimizi demokratik buluyor musunuz? Evet % 32, hayır % 68. * Partiler katılımcı ve çoğulcu seçim sistemlerine sıcak bakıyorlar mı? Evet % 21, hayır % 79. * Partiler ülke geleceği için önemli projelere sahip mi? Evet % 31, hayır % 69. Ne kadar hüzün verici bir tablo...
|