Pedagojiyle ilgili faydalı tespitlerim
Hayatta en hakiki dost, son anda ekmeyen dosttur! Gülse Birsel (1971-...) Üç hafta önceden Ata Demirer beni dürtüklemeye başladı, vallahi yalan yok: "Gülse gideceğiz değil mi ödül törenine? Biz ödülü alır da orada bulunmazsak çok ayıp olur. 100 bin çocuk oy vermiş, önemli şeyler bunlar. Vıdı vıdı vıdı!" "Tamam" dedim, "Gidelim yahu, seni mi kıracağım, zaten söz verdim adamlara!" Jetix bir yarışma düzenlemiş, çocuklar internetten oy kullanmış, falan filan. Pek güzel. Üstelik Lütfi Kırdar'da şık tören düzenlemişler, biz de en iyi kadın oyuncu, en iyi erkek oyuncu ve en iyi dizi kategorilerinde 'güçlü adaylardan'mışız. Ve fakat tören bir pazar, öğlen saatleri! Ve ben öğlen saatlerinde yeni uyanmış oluyorum.
ÇOCUKLAR ÇOK DAKİK Ve ayrıca, gözler şiş, hâlâ yarı uyur vaziyetlerde, 2000 adet, muhtelif çap ve ebatlarda çocukla karşılaşacağımı ne bileyim! Kendime göre sabahın köründe kalktım, saçıma fön çektirdim, giyindim ve tören saatini iki dakika (sayıyla 2, yazıyla iki, fazlası yok!) geçerken Lütfi Kırdar'ın önündeyim ki, zır telefon! Organizatör arıyor: "Gülse Hanım, bütün salon sizi bekliyor, neredesiniz?" -Eee, bana üç buçuk denmişti, saat üç buçuğu iki geçiyor! -Evet iki geçiyor, herkes geldi, siz yoksunuz!
* Tespit 1: Çocuklar her zaman büyüklerin asla olmadığı kadar, hatta fazlasıyla dakiktirler! Bebeklikten itibaren saat gibi uyanıp ağlarlar, acıkırlar, saniye sektirmeden kaka yaparlar! Dünyada hiçbir çocuk görülmemiştir ki, bir gün de uyuyakalıp öğlen on ikide uyansın! Dolayısıyla çocuklu anne babalar da bu ritme alışıktır ve çocuksal mevzularda, onlar da dakiktirler! Çocuk doğum günlerinin, büyük partileri gibi söylenenden geç saatte başladığı vâki değildir örneğin. Ve bu sebepten, törene katılan Hakan Şükür, Mehmet Ali Erbil, Neşe Erberk gibi simalar yanlarında çocuklarıyla geldiklerinden, muhtemelen üçbuçuğa on kala yerlerini almışlar, beni beklemekteler sabırsızlıkla! Salona giriyorum ve yüreğim ağzıma geliyor! Bir çocuk çığlığını alın, 2000'le çarpın, böyle bir ses! Ancak piyasada Ata yok! Ata'yı arayıp "Bana bunu yapmayacaktın, neredesin? Ben burada yalnızım" türü şeyler söylüyorum. Çok mantıklı birkaç gerekçe sayıyor, "Film çekimi sabaha karşı bitti, şehrin öteki ucundayım, zat...be....sas...." gibi. Sonunu duyamıyorum çünkü "Aaaaaa..."ların volümü gittikçe artıyor!
ÖPÜCÜKLER UYANDIRDI * Tespit 2: Çocuklar duygularını, neşe olsun, kızgınlık olsun, hayranlık veya heyecan olsun, çığlık atarak ifade etmeyi seviyorlar! Ben salona giriyorum, "Aaaaaaaaaaa", sunucu sahneye çıkıyor "Aaaaaaaa", "Tören bitti" deniyor, "Aaaaaaaa!" İlk duyduğum hoşgeldin "Aaaaaa" sının hemen ardından tükürüklü öpücüklere boğularak, işte o anda pazar uykumdan uyanıyorum! Seviyorlar, sağolsunlar, ama öpücüklerin muhteviyatında biraz "Ben de öptüm oh yaa, ben daha ıslak öptüm nabeeeer, bana ne ben yalayarak öptüm heheh" durumu da var! Çocukların kaynaşması için "Merhaba kardeş" demeleri yeterlidir, oyunun başlaması içinse tükürüklü öpülerek dalga geçilen "tek başına gelmiş" bir ünlü olması fazladır bile! Öpücük ve imza isteklerine, bütün magazinci arkadaşların sırayla "Eee siz ne zaman çocuk yapacaksınız inşallah" sorusunu sorması ve gün/ay/yıl cinsinden net tarih almadan peşimi bırakmamaları da renk katıyor!
HERKES ÇIĞLIK ATIYOR * Tespit 3: Yalnızsanız "Sevgiliniz var mı", sevgiliniz varsa "Ne zaman evleniyorsunuz", evliyseniz "Ne zaman çocuk yapacaksınız" soruları size sorulmuyorsa, ya magazinciler sizi sevmiyor, ya da ünlü değilsiniz demektir! Tören sunucunun çocukları gaza getirmesiyle başlıyor: "Hadi hep birlikte çığlık atalım!" "Aaaaaaaaaaaaaaaaaaa!" Çığlıkların arasından kaçarak Emel Müftüoğlu gelip yanıma oturuyor. O da geç kalmış, hatta yeni kalkmış ve kahvaltı özlemi içinde! Bir dakika sonra, muhtemelen aynı duygularla Sertab Erener diğer yanımdaki koltuğa oturuyor. Çocuklu aileler birbirini Fizan'da bile nasıl bulurlarsa, çocuksuz (veya Emel'in durumunda, çocuğu artık büyümüş) insanlar da birbirlerini buluyorlar! Emel, Sertab ve ben, yan yana, Eastwick cadıları tadında, uykusuz, nemrut ve her an 'çığıran' çocuklardan birini kapıp, yemeğe hazır bir ifadeyle oturuyoruz! Sahnede ve salonda enerji bitmiyor! "Hadi çığlık atalım" "Aaaaaaaa"! Enerji bize çarpıp geri dönüyor sadece!
* Tespit 4: Çocukların alayı rap'çi olmuş! Manga sahneye çıktığında çıldırıp "Soracaksın kendine, neden bu düzen böyle, neden herkes sahte" diye giden sözleri ezberden söylüyorlar! Bana Nülüfer'in "Göreceksin kendini, o aldatan aynada" ve Ajda'nın "Kimler geldi, kimler geçti"sini avaz avaz söylediğim okul öncesi yılları hatırlattılar! Demek sözleri paylaşmak, içselleştirmek veya yaşanmışlık, çocukların bir şarkıyı beğenmesinde etkili değil! Bu 'koro' durumu gerçekleşirken, arkadan 9 yaşında bir kafa uzanıp, dürüm siparişi verir gibi bir tonla elime kağıt kalem tutuşturuyor, "Altı tane bize"! İmza istiyor! Dolmuşta para üstü verir gibi, imzalayıp veriyorum, kağıtlar arka sıralara doğru paylaşılıyor! ... Kalıcı işitme bozukluğum ve ödüllerimizle, biten törenden ayrılıyorum. "Ata, seni affetmeyeceğim" diye söylenerek! Sona kalan, ve son dakika parsayı toplamaya çalışan bir magazinci arkamdan bağırıyor "Gülse Hanım, siz ne zaman çocuk inşallah"? "Yakın bir zamanda değil" diyorum, "hiç yakın bir zamanda değil!"
|