Kimlik yangınına dinli ve dinsiz benzin!
Erdoğan'ın Yeni Zelanda'dan yaptığı açıklamanın 'ortak kimlik din' diye özetlenip karşı kampanyalara konu olması gösteriyor ki herkes ateşle oynamaktan memnun! Bir izmaritin koca ormanı tutuşturduğu gibi bölücü de Türkiye'yi yakıyor, sağdan sola herkes kimlik benzini ile bu alevlerin yükselmesi için elinden geleni yapıyor. Sözgelimi yeminli bölücüye rüşvet-i kelam niteliğinde bir beyanda bulunan mı oldu? Hemen öteki ona çullanarak başka katmerli yanlışlara saplanıyor. Böylece zaten yetersiz olan mevcut söndürücülerin içi boşaltılıyor. Din bağı sayesinde Kürt vatandaşlarımızın çoğunun birlikten yana tutum takınacağı yolundaki kanaatin gerçekliğini sorgulayalım: Bu fikir muhtemeldir ki iktidar partisinin 'has bahçe' kadrosundaki Kürt kökenli İslamcı zevat tarafından da çok anlamlı bulunuyordur. Oysa böyle düşünmek için İslami takıntı şart değil! 12 Eylül'cü kof kafa da, İslami bir dert sahibi olmadığı halde bölücülüğe karşı sözde 'Kur'anlı çözüm' kuruntusuna kapılmıştır. Ufuksuzların farazi çözümleri, her zaman marazi sonuçlar doğurabilir. 'Netekim', şapkası camiye düşse içeri adım atmadan sırıkla almaya çalışacak kadar dine uzak paşaların İslam'ı bütünleştirici bir unsur olarak kullanmak istemesindeki ikiyüzlülük sırıtmıştır. Bu samimiyetsizlik gönülleri alınmak istenen ahaliyi aksine devletten daha da soğutmuştur. Şüphesiz Erdoğan'ınki böyle taktik bir din kullanma işi değildir. İyi niyetle ama ters tepecek şekilde kimlik denen ateşle oynayarak -herhalde- hiçbir zaman istemeyeceği sonuçlara yol açmaktadır. Bir kere bölücülüğe şartlanmış Kürtlerin İslam hürmetine bütünlüğe sarılacaklarına inanmak için sebep ne? Adam Kürt ve Müslüman diye neden Türkiye topraklarından kopacak bir 'Müslüman Kuzey Kürdistan' devleti hayal etmesin? Hayal ederse Müslümanlığı ortadan mı kalkıyor? İslamcılık iddiasındaki Kürt kökenli aydınların çoğunda derinliğine 'ümmetçi' bir dayanışma kaygısı yoktur. Belki kağıt üzerinde ırkçılığı reddeden bir itikat kaydı vardır ama bu onun ayrılıkçı heveslerini bastırmaya yetmez. Zira ayrı 'ulus' olduğu, hatta 'büyük ulus' olduğu inancı ile beslenen Kürt kökenli İslamcılarda gizli kavmiyetçilik dürtüsünü güçlendirecek yığınla sebep vardır. Arap milliyetçisinin 'Osmanlı bizi sömürdü' palavrasının benzeri bir duygu ile kendi ayrılıkçı dürtüsü adeta İslamileştirilmiştir. Ayrıca artık kendisini bir parçası saymadığı muazzam Türk tarihine karşı kavmiyetçi kıskançlık da onu, dine baskın çıkan ruhsal gerilimlere sürüklemiştir. Kısacası, İslam ortak paydasına rağmen dindar bir Kürt PKK'yı sevimli bulabilir. Bu kişi sözde İslamcılığı yüzünden dinsiz diye orduyu lanetleyebilir, ona zarar veren bölücü militanın kanlı eylemi ile bulanık bir gurur dahi duyabilir. (Bunlar denenmiş ve gözlenmiş hallerdir!) Öyleyse ayrılığa şartlanmış ve kendini büyük bir devleti hak eden 'ulus' topluluğunun parçası sayan İslamcı Kürtlerin din gerçeğini Türkiye'nin bütünlüğü adına yeterli sebep saymaları için önemli hiçbir sebep yoktur. Ya ne vardır? İslam sayesinde evlilikler sürmüş, Kürt ile Kürt olmayanın akrabalaşma süreci ciddi bir kesintiye uğramamıştır. Ancak bu önemli gerçek, yeni yetişen nesillerin bölücü şartlanma içinde olmalarını önlemeye yetmez. Yalnızca gerçek tasavvuf Kürt ile Kürt olmayanı aynı bilge etrafında birbirine kenetleyebilir. Fakat bu yol da kapalıdır. Zira bir yanda sahte şeyhler ile ağalık ve aşiret düzeni, bir yanda da sistemin, Mevlana ve Yunus Emre kültürünü yaşanmazlaştıran kaba tarikat karşıtlığı, bölücünün ekmeğine yağ sürmektedir. Böyle bir ortamda Erdoğan'ın din birliğine bel bağlaması kimlik üzerinden ateşle oynamaya devam etmektir, şeriatçılık ve laiklik düşmanlığı değil! Bunu hemen 'ümmetçilik' saymak doğru teşhis olamaz! Böyle davranmak ya İslam'a beslenen kötü duyguların tezahürüdür veya bu duygulara sahip tribünlere oynama içgüdüsünün gereği!
|