ABD veya Moğol icazeti
Kâğıt üzerindeki verilere göre bu yıl görev süresi dolacak olan Genelkurmay Başkanı Özkök'ün yerine gelmesi beklenen Kara Kuvvetleri Komutanı Büyükanıt'ın 11 Aralık'ta ABD'ye yapacağı ziyaret bazı yayın organlarında birtakım ima ve göndermelerle mercek altına alındı. Mesela bir internet sitesi 'Farkında mısınız, Genelkurmay Başkanı Adayımız da ABD'ye gidiyor' başlığını atarken kimine masumca, kimine muzırca görünecek bir başlık kullanarak şöyle demeye getiriyor: - Amerika'dan icazet alma geleneği sadece siyasilerimize özgü değildir. Hatırlanacağı üzere Korkut Özal 'santrfor Erdoğan'ın bireysel antrenman hocası' havalarında Özkök'ün görev süresini uzatma tavsiyesinde bulunmuştu. Kendinden menkul kerametlerinden birini daha lütfeden hazret böylece 'kağıt üzerindeki askeri düzenekler' hakkında soru işaretleri üretmişti. Büyükanıt Paşa'nın ABD ziyaretini kurcalayanlar Özal'ın bu keramet deneyi üzerine ortaya çıkan ince kargaşanın ayrıntılarına girmeye başladılar: - Özal hem hükümete, hem de Amerika'ya yakın bir isim olarak bilindiğinden, Büyükanıt'ın devre dışı bırakılmasını Washington'un istediği yorumları da yapıldı. Ancak Büyükanıt, 11 Aralık'ta ABD'de olacak. 4 günlük ziyaret programıyla ABD'ye davet edilen Büyükanıt üst düzey temaslarda bulunacak ve neo-con (yeni muhafazakar) düşünce kuruluşu American Enterprise Institute'daki (AEI) konferansla görüşlerini dile getirecek. AEI'nın önde gelen ismi Michael Rubin de Büyükanıt onuruna bir akşam yemeği verecek. AEI'daki konferans önemli çünkü orada gerçekleşecek soru-cevap faslı Kara Kuvvetleri Komutanı'nın pek çok konudaki görüşünün öğrenilmesini sağlayacak.
İyi güzel de, acaba bu tür temasları ne kadar erdemli ve tutarlı biçimde sorguluyor ve değerlendirmeye çalışıyoruz? Herkese aynı derecede kuşkucu yaklaşabiliyor muyuz? Sözgelimi dün seçim öncesinde veya sonrasında ABD'ye gittiği için filanca siyasetçiyi 'hariçten icazetli, uşak, vatan haini' gibi yaftalarla lanetlemişken, bugün dünya görüşü bize biraz daha yakın feşmekan siyasetçinin aynı tezgahtan geçişini çok daha yumuşak ifadelerle mi yansıtıyoruz? Açıkçası böyle bağlantıları sorgulayan yayıncılık her zaman özgür ve bağımsız düşünce örneği olmayabilir. Onuruna pek düşkün (?!) bir toplum olarak bu 'ikbal yolunda ABD eşiğini aşındırma' geleneğini, adamımıza ve o anki duruşumuza göre eleştiriyor, veya anlayışla karşılıyoruz. Giden siyasetçi veya bürokrat bizim eğilimimize yakınsa görmezden geliyor, onu yapamazsak yumuşatıyoruz: - Ne yapalım, ABD dünyanın efendisi, ona sormadan bu işler olmuyor. Yok eğer oraya giden siyasetçi veya bürokrat hoşlanmadığımız biriyse öküzün altındaki en gizli buzağıları bile görüp gösterebiliyoruz. Aslında bu durum çok da yadırganacak bir dünya ve siyaset hali değildir. Yüzlerce yıl önce Moğol dalgası bizi vurduğunda da aynısını yaşamıştık. Anadolu Selçuklu Devleti bağımsızlığını yitirdikten sonra zayıf sultanlar ikide bir Moğol hükümdarının ayağına çağrılır, kimi gider, kimi de mazeret uydurup yerine bir adamını yollardı. Hele sultanların adamları -üst düzey idareci kesimi- birbirleriyle yarışarak Moğol merkezinden icazet koparmaya koşarlardı. Tabii bu 'ikincil ülkenin birincil adamı olma hevesi' Moğol'u büsbütün şımartırdı. Değil en büyük kağanları, sıradan kumandanları dahi parasız kaldıklarında askerleri ile Anadolu'ya şöyle bir uğrayıp ceplerini doldurarak dönerlerdi. O zamanın ABD'si Moğol imparatorluğu idi. O zamanın IMF'si de Moğol yağmacılık sistemi. Bugün IMF 'orayı benim için özelleştir' diye emrettiğinde nasıl 'baş üstüne' diyorsak, Cengiz'in çocukları veya komutanları da 'yolla bana yüz bin altın' dediğinde akan sular duruyordu. Biz de Osmanlı ile alemin efendisi iken her yerdeki ikincil iktidar heveslisinin kıblesiydik. Dünya dedikleri fırıldak budur. Dün ile bugün arasındaki fark esasta değil, ayrıntıdadır.
|