Üstü de nifak, altı da
Kimlik üstüne konuşmak ateşle oynamak. Hatta konuşanı sorgulamak bile! Bütün bölünmeler ve çatışmalar bu belalı kavramla başlıyor, onunla sürüyor, onunla karmaşıklaşıyor. Allah birbirimizi tanıyalım, birbirimizle tanışalım, birbirimize karşılıklı ortak renkler, tatlar, örfler, kültürler, oluşturalım (= muarefe eyleyelim) bilişelim diye kimlikleri var etmiş. Fakat biz birbirimizle didişelim diye kimliklerle yatıyor, kimliklerle kalkıyoruz! Tasavvufun "Yaratan'dan ötürü her yaratılmışı saygın ve anlamlı bulma" çağrısını mizaç edininceye kadar böyle gidecek. 'İlke edinmek' değil, ' mizaç edinmek', zamane deyimiyle 'içselleştirmek' şart. Bir düsturu ilke edinirsin ama dilinde kalır, boğazından aşağıya inmez, yüreğe sinmez. O zaman sadece demokrat olabilirsin. Şayet yüreğine sindirir ve başka her kimliği gerçekten hoş görebilirsen insan olursun. Demokrat olmak insan olma sözü vermektir. Fakat her söz tutulamıyor ki! Allah'a sarhoşçasına aşık olmayan kişi, her kimliği hoş göremez ve insanlığın kemaline eremez. Tanrıtanımaz kişi için de 'doğaya sarhoşçasına aşık olmayan' diyebiliriz. Zaten çok keskin bir karşıtlık da yok; sen tapma derecesinde sevdiğine Allah dersin, o da maşukunun adını 'doğa' koyar. Yeter ki aşk olsun! Nitekim Marks'ın Kapital'indeki bütün 'madde' kelimelerinin yerine Tanrı'yı koyarsanız, sistem kutlu Muyiddin Arabi'ninki gibi bir 'vahdet-i vücut' felsefesine dönüşür. Fakat Marks aşık mıydı, ayrı mesele... Bu yüzden kimlikler asla mutlak karşıtlıklar içeremez! Her kimliğin içinde şu veya bu tarz bir insan vardır. Ortak noktası insan olan farklı birimleri karşılıklı ölümcül çatışmalara sokacak farklar mantıklı ve hakiki değil, yapaydır, ısmarlamadır. Kimlikten söz ederken bu yapaylıklara katkı sunmamak için bilge olmak, hiç değilse onların evrensel ilhamlarına açık bulunmak gerekir.
Hürriyet dünkü nüshasında haber aşkıyla tehlikeli bir kimlik ateşi yaktı. Doğrusu malzeme haber mi haber! Samsun'da Ulaştırma Bakanı Yıldırım yirmi erkek bürokratla yemek yerken eşinin tek başına bir başka masada oturduğu fotoğrafı kim olsa haber yapar. Mesele Hürriyet'in attığı başlıkta: - Üst kimlik alt kimlik! Bunu seçenler parlak bir nükte patlattıklarını düşünmekte mazur olabilirler. Erdoğan'ın sözleriyle bu kavramlar üzerinden başlayan tartışmanın arkasından bir de böyle fotoğraf gelince gazetecinin dalga geçme şehveti kabarıvermiştir. Fakat tabii bu nükte, kimlik kavramı ile eğlenilerek ateşle oynandığı gerçeğini değiştirmez. Kaldı ki, haberi sunuş yaklaşımının içerdiği gizli sataşma haksız! Burada, laik devletin bakanının haremlikselamlık uygulaması yaptırdığı veya böyle bir uygulamanın içinde olduğu yönünde zımni bir kınama var. Oysa bu kabul, şartlanmışlıktan kaynaklanıyor. Bilhassa Türk Telekom'un küresel sermayeye pazarlanmasından ötürü şahsen kızgın olduğum kişilerin başında gelen Yıldırım'a sormadım ama meselenin doğasını bildiğim için eminim ki fotoğraf haremlik-selamlık ilkesine uymaktan doğmuş değildir. Bu ayrı düşüş, yirmi erkekle aynı masada bir tek kadın olmanın zorluğundan kaynaklanmıştır. Aslında oracıkta haremlikselamlık uygulandığına hükmedebilmek için cehalet bile yetmez. Zira arada perde-merde yok; Semiha Hanım hemen yanlarında oturuyor.
Kimlik üstüne konuşan ateşle oynar. Ateşle oynayıp da yangına yol açmamak herkesin harcı değil! Özellikle meslekten bölücü fitneye karşı ilaç diye kimlik kavramları üzerinden reçete yazmak yangın riskini artırır. Bu yangına karşı yine kimlikle alakalı yorum köpükleri de azdırıcı olabilir. Bütün kimlik belirtici kavramların yumuşaması için kafa çatlatmalıyız. Bir kimliği tanıma veya koruma bahanesi altında öteki kimlikleri hırpalamamalıyız. Türkiye'de sabahakşam sadece ve sadece Kürt kimliği etrafında tartışma yapmak, bu kimlikte olmayanları tahrik etmekte, dolayısıyla bölücülüğe karşı bir başka bölücülük yaratmaktadır.
|