|
|
STK mı güçlü, atom mu?
En çok yabancı gizli servis elemanının bulunduğu ülkenin Türkiye olduğu, 'meslekten' yabancıların da açıkça dile getirdikleri bir keyfiyettir. Böyleyken en az yabancı ajanın açığa çıktığı ülke de Türkiye'dir. Bu iki hakikatin birbirini çürütmesi gerekmez mi? Türkiye gerçekten casus kaynayan bir ülkeyse neden somut bilgi ve belgeler oluşmaz, gerektirdiği hukuki ve siyasi sonuçlar ortaya çıkmaz? İki gerçek birbirini zorunlu olarak çürüttüğüne göre, mantık ikisinin aynı anda kabulünü de, inkarını da mümkün kılmaz. Birinden biri benimsenecek ama hangisi? 'Madem ki, ilaçlık bir tek ajan ele geçmiyor, öyleyse söylenenlerin aksine Türkiye içinde gizli servislerin cirit attığı doğru değildir' mi diyeceğiz? İkisini de benimseyeceğiz. Mantığın sükut ettiği bir diyarda yaşadığımız için, hem yeryüzünde en çok casusun cirit attığı, hem de hiçbirinin açığa çıkmadığı ülke olduğumuzu kabul etmek zorundayız. Bu dayanılmaz çelişkiyi sürdürülebilir kılan etkenlerin başında ise, sömürgeci uygarlığın geliştirdiği STK buluşu gelmektedir. Günümüzde güçlü gizli servisleri dokunulmaz ve hatta görülmez yapan buluş, ulusaşırı Sivil Toplum Kuruluşları'dır. 'Yükseltilen değer' oldukları için yan gözle bakamadığınız bu teşkilatlar 'kurmay casus havuzları' gibidir. Gerek 'yerel' görünenler içinde ve gerek ulusaşırı olanlar arasında hakikaten insaniyet namına bazı işler yapan biriki masum STK çatısı veya STK uzantısı bulunduğu için ' yaşın yanında kurular' da yanmaz hale gelir. Sömürgeci uygarlığın bu maymuncuğu bütün dünyada etkindir. Fakat Türkiye'de hem her yerden fazla etkin olmaya devam etmekte, dünya için eğitecekleri elemanlarını da burada ustalaştırmaktadırlar. Tarih boyunca bu maymuncuk en korkunç zararı Türk milletine verip paramparça ettiği halde, hiçbir toplum onları masum görmeye bizim kadar şartlandırılmış değildir. Bunun başlıca sebebi, sömürgeci uygarlığın -ilkel şekliyle- SKT'yı Osmanlı üzerinde keşfetmiş olmasıdır. Böyle bir birikim, onların en melunlarının bile 'yaşın yanındaki kuru' rolü ile yanmaya karşı korumalı olmalarını kolaylaştırmaktadır. Bu sayede hepsi kendisini salt Türkiye insanının hayrına çalışan kuruluşlar olarak pazarlamayı becerebilmektedir. İçlerinde hayırlı niyet ve gayret güden birey veya kurumlar hakikaten var ise, onlar da buzdağının üstünde buharlaşan zerrecikler olarak istisna teşkil etmektedir. Koskoca imparatorluğu, o çağların STK görevi yürüten çarklarınca oluşturulan fitnelerle doğal seyrinden çok daha hızlı şekilde kaybettiğimiz halde, şimdiki geliştirilmiş uzantılarını kutsayabiliyoruz. O gün misyonerlik ve stratejik bozgunculuk için gelenlerin torunları bugün kara kaşımız ve kara gözümüz için sevdalanıp hizmetimize koşan insaniyet kahramanları oluvermiştir. Niye ve nasıl? Dünün sömürgecileri, bugün dünyanın evliyaları mı oldu? Zaman içinde aramızdan kendilerine -bütün bir ülkeyi uyutmaya yetecek miktarda- işbirlikçi nesiller devşirebildikleri için bir yatırıp bin kaldırabiliyorlar. Sömürgeci uygarlığın geliştirdiği en büyük silah atom bombası değil, STK'lardır. 'İsviçre'den TC'ye sivil goller' başlıklı yazımdaki STK etkinliklerine dair yakınmalarım üzerine 'bizi kastettin' diyen SDC isimli örgüt mahkeme edası takınıp 'Tekzip' başlığıyla açıklama gönderdi. Çok mübarek bir kuruluş olduğunu yazan SDC'nin açıklaması vicdanıma 'acaba' bile dedirtemedi. Oysa bölücü çevrelerin Türkiye'yi aşağılarken yüceltip durdukları diğer İsviçreli hamiyetperverler (!) gibi SDC ilgililerinin de dostluklarına inanabilmeyi isterdim.
|