|
Bu hafta mutlaka sinemaya gidin
|
|
Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde Elf savaşçısı Legolas karakteriyle tanınan Orlando Bloom ile 'Örümcek Adam'ın sevgilisi' Kirsten Dunst, 'Elizabethtown'da bir arada... Bu filmi ya çok beğeneceksiniz ya da hiç hoşlanmayacaksınız. Yine gençlerin çok sevdiği oyunculardan Val Kilmer ve Christian Slater'lı Beyin Avcıları haftanın filmleri arasında. Ryan Reynolds'ın başrolünde oynadığı Dehşet Sokağı ve tam bir hayalkırıklığı olan Manderlay de gösterimde...
Genç yuppie derin ABD'yi keşfediyor
Elizabethtown ABD'de küçük bir kasaba ama Amerikan toplumunun bilinmeyen, derin yüzünü göstermesi açısından oldukça önemli bir yer.
Belki kimileri bu filmi sevmeyecek. Ama seven bir kitle olacak ve onlar mutlaka çok sevecekler. Ve bu durumda herzaman olduğu gibi, o kitlenin sevgisiyle bu film bir kült filme dönüşecek. Benim tahminim bu... Film birçok biçimde tanımlanabilir. Öncelikle bir baba-oğul ilişkisi. Gerçekte filmin hemen başında ölüm haberi gelen babayla, onun tanımadığı çevresine doğru garip bir yolculuğa çıkan oğlu hiç karşılaşmazlar ama bunun, babayla oğlun, ölümün ötesinde bir hesaplaşma ve adeta yeniden tanışma öyküsü olduğu söylenebilir. Bu ayrıca iş dünyası ve onun kullandığı çok yetenekli kişiler üzerine bir paraboldur. Nitekim baş kahramanımız Drew Baylor, filmin başında Oregon'daki dev ayakkabı üretim imparatorluğundan gösterişli biçimde kovulur. Çünkü yarattığı ve şirketin muazzam yatırım yaptığı bir model hiç tutmamış ve ortaya tam 972 milyon dolarlık bir zarar çıkmıştır!... Çünkü sanat ve sanatçının dehası elbette seri imalatla ve kitlelerin pratiğe yönelik zevkiyle bağdaşmaz ve Drew film boyunca bu müthiş düşüşün azabını çeker. Bu, aynı zamanda aile üzerine bir filmdir. Drew'in vaktiyle babasını küçük Elizabethtown kasabasından alıp California'ya kaçıran annesi (eşsiz Susan Sarandon) hafiften çılgın, duyarlı, zeki bir kadındır ve ölen kocasını unutmak için, çok kendine özgü yöntemlere başvuracaktır. Büyük aile sonunda cenaze için babanın memleketinde buluşunca, eski dostlarla birlikte bir büyük şenlik yaşanır. Çünkü bu ülkede düğünler ve cenazeler çok farklı değildir. Film, derin Amerika üzerine yapılmış en iyi filmlerden de biridir. Drew'in yolculuğu boyunca ortaya tam bir yol filmi atmosferi çıkar ve onunla birlikte bizler de ABD'nin güneyini tanırız. Ve nihayet film, hayatlarının bir dönüm noktasında karşılaşan iki genç insanın, sürprizlerle gelişen, özgün ve farklı ilişkilerinin öyküsüdür. Yazar-yönetmen Cameron Crowe, belki biraz fazla Amerikan, belki biraz aşırı biçimde zeki olmaya çalışan, ama sonuç olarak gerçekten çok parlak senaryosunu, aynı düzeyde bir sinemayla görselleştirmeyi başarmıştır. Karşımıza sanki gerçek bir hayat dilimi, biliyoruz sanıp pek bilmediğimiz bir ülkenin derinlerinden gelen bir toplumsal kesit çıkar. Oldukça kalabalık bir grubun ortak hikayesini eksilmeyen bir ilgiyle izlerken, Orlando Bloom'un gerçek oyunculuğa doğru attığı dev adımı da farkederiz. Ve böylece bu kendine özgü film, birçok sahnesini unutulmaz biçimde belleklerimize yerleştirip gider. ELIZABETHTOWN Yönetim ve senaryo: Cameron Crowe Görüntü: John Toll Müzik: Nancy Wilson Oyuncular: Orlando Bloom, Kirsten Dunst, Susan Sarandon, Alec Baldwin, Bruce McGill, Judy Greer, Jessica Bell Paramount (UIP) yapımı.
|